ÂLÂ

A -
A +

Ruznâmeyi biz ta’yîn etmeliyiz. Hani şu uydurukçada gündem dedikleri var ya, onu. Bu sâdece siyâsetçilerimize düşen bir mes’ûliyyet değil. Bugün maalesef sağ da sol da önüne uzatılan akışı derhâl sâhibleniyor. Bu kafayla hep mef’ûl kalırız. Hâlbuki fâil olmamız lâzım. Asırlarca böyleydik. Oyunu kurar, kefere-i fecerenin debelenmesini uzakdan seyrederdik. Anadolu’ya girdik Malazgird’le önümüzü kesmeye çalışdılar. Olmayınca haçlı seferlerini başlatdılar. Miryokefalon’la geldiler. Dikkat ederseniz üçü de oyunumuzu bozmak adına yapıldı. Oyun kuracak kafa ve imkânları yokdu. İstanbul’un fethiyle ana damarlarından birini kesdik. Grogi durumunda kaldılar. Kırım’ın fethini seyretdiler. Yeni dünyânın keşfi bile oyunumuzu bozmak adına yapıldı. Küçük bir kara parçasına sıkışıp kalmışlardı. Dahası bütün ticâret yolları yed-i vâhidimizdeydi. Velhâsıl hep mef’ûldüler…

Avrupa târihinin her dâim boğuşmalarla geçmesi bu coğrafyanın kavgaya düşkünlüğüyle îzâh edilemez. En azından bu açıklama kifâyetsiz kalır. Yeryüzünü bir ağ gibi saran istihbârât teşkîlâtımızın Avrupa'nın fay hatlarını dönem dönem harekete geçirdiği kat’îdir. Abdülhamid Hân'ın Balkan milletleri arasındaki düşmanlığı Osmanlı lehine kullanması hiç şübhesiz dedelerinden devraldığı bir aklın mahsûlüdür. Osman Gâzî bu mevzûda nümûne-i imtisâldir. Tekfurlar arasındaki münâfereti din ü devlet mülk ü millet adına istîmâl etmesine senelerce kafa yorulsa yeridir. Şu hâlde üniversitelerimizin basmakalıp bilgilerin peşini bırakıp bu konulara eğilmesi yerinde olacakdır.

Böyle yapmasaydık hayâtımızı kurulan pusuları bozmak yolunda harcedecekdik. Elbette zaman zaman oyun da bozduk. Lâkin asırlar ve asırlarca taşları dizen bizdik. Onlar çizdiğimiz sınırlar dâhilinde hareket etdi. Başka bir ifâde ile hamle yapma imkânı bulamadılar. En azından aktif bir hamle yapamadılar. Büyürken bile pasif kaldılar. Barbaros Amerika’yı fethe gitseydi Allahü teâlâdan başka kim mâni olabilirdi? Bugün yeni dünyâda olmayışımız buna imkân bulamadığımız için değil bu yönde karar aldığımız içindir. Ya’nî burada dahi inisiyatif bizdedir. Dört yüz sene sonradan bakdığımız ve o günlerde hesâb edilmesi imkân dâhilinde olmayan gelişmeleri gördüğümüz için “acabâ” diyoruz.

Gerek içde gerek dışda merkez olmalıyız. Sakın kibirlenmeyi aklınızdan geçirmeyin. Bu söylediğimiz vakârla ilgili. Nitekim “serây-i cedîd-i âmire” çağlar boyu vakârın merkeziydi. Yer öpdürmek, etek öpdürmek bu mefhûmun içindeydi. Tevâzuyla tezellülü ayırabilecek hâlde bulunmayanların aleyhdeki görüşleri ne ifâde eder? Burada maârifimize büyük vazîfe düşüyor. Gel gör ki oradaki perîşânlık her yerden ilerde. Neymiş efendim, “bitişik heykel yazı”ymış da “birleşik heykel yazı” olarak düzeltmişler. Artık bu devrimden sonra sırtımız yere gelmez! Bakın Türk ve İslâm târihinde öne çıkardıkları isimler hangileri: Âşık Veysel, Dede Efendi, Fârâbî, Itrî, İbni Sînâ, Neşet Ertaş… Başka? İmâm-ı Gazâlî, Hacı Bektâş-ı Velî, Mevlânâ, Yûnus Emre hazretleri… Ve son olarak İbni Haldun. Her hâlde fizikdeki “zıdlar birbirini çeker” kâidesi gereğince böyle yapdılar. Ne de olsa ilme büyük önem veriyorlar!

Pinokyo yürüyormuş. Varsın yürüsün. Bu konuyla ilgili türlü suâller sormaya gerek yok. O sâdece bir kukla. Ayrıca yerli bile değil. Boşuna pinokyo demedik! Bunu ve diğerlerini ta’kîb etmeyi bırakalım. Şeytanın gör dediğini görmeyelim. Cihânşumûl bir strateji gelişdirelim. Kadın erkek çoluk çocuk bu yola baş koyalım. Netîce alırsak a’lâ almazsak yine a’lâ. Zîrâ takdîr-i ilâhî karşısında boynumuz kıldan ince. Bâkî’nin “Hükm-i kazâya zerre kadar yok inâdumuz” dediği şey.

Evlâd-ı Fâtihân bütün bu incelikleri anlamak zorunda. Üstelik âcilen. Tabîî elinde puro viskisini yudumlayanları güldürmek istemiyorsa...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.