Kisra'nın tacı ve Hazret-i Süreka

A -
A +
Ve Harp başlar... Kisra'nın silah ve asker üstünlüğü tartışılmaz. Bir harbin kazanılması için ne lazımsa hepsi onlarda. Müslümanların yüzde bir şansı bile yoktur, sebeplere bakılırsa!..   (Geçen haftadan devam...) Devir, Hazreti Ömer devri... Müminler İran yolunda... Medine'den çıkan ordu fersahlarca yürür, ne takat kalır ne mecal. Apayrı bir iklim, ayrı bitki örtüsü, değişen havalar. Halbuki Acemler zinde ve ferahtırlar. Silah ve asker üstünlükleri tartışılmaz. Bir harbin kazanılması için ne lazımsa hepsi onlarda. Müslümanların yüzde bir şansı bile yoktur, sebeplere bakılırsa... Sad bin Ebi Vakkas, Rüb'i bin Amir'i (radıyallahü anhüm) Rüstem'e yollar. Ünlü komutan sorar "Hayrola?" -Arabistan'dan geliyoruz. Hicaz'dan! - Ne istiyorsunuz? - İnsanları Allahü teâlâdan başka şeylere tapmaktan kurtarmak, İslamın adaleti ile tanıştırmak, dünya ve ahiret genişliğine kavuşturmak... Size üç teklifimiz var:Eğer Kelime-i şehadet getirirseniz kardeş oluruz, döneriz yurdumuza. - Biz Müslüman olmayız. - Öyleyse cizye verin. - Siz kimsiniz ki vergi istiyorsunuz? - Savaşacağız o zaman! - Muharebe mesele değil de şimdi cesetleriniz sahraya yayılacak. Çürüyüp kokacaksınız iş çıkaracaksınız başıma... - Onu Allah bilir, kılıç kılıca çarpmadı ki daha.            *** Ve Harp başlar... Kisra askerini teşvik için meydana çıkar, bir sahabe onu öldürür, İran ordusu dağılır, Müslümanlar görülmemiş bir zafer kazanırlar. Bu, onlar için beklemedikleri bir yenilgiydi. Kırkpınar'da bir çocuğun Koca Yusuf'u sırtüstü yere vurması gibi bir durumdu... Pers gururları incinmişti. Eğer Romalılara yenilseler bu kadar üzülmezlerdi. İşte Hazret-i Ömer düşmanlığının sebebi de budur aslında... Batılı tarihçiler hadiseyi anlayamaz, tuhaf izahlar yaparlar. Yok Arap kabileleri birbirleriyle savaşa savaşa cenkte ustalaşmışlardı da filan... Halbuki öyle bir güçleri olsa Ebrehe'ye karşı koyarlardı. Neyse... İran hazineleri Medine-i Münevvere'ye taşınır. Hazret-i Ömer, Kisra'nın tacını görünce "Hicret günleri"ni hatırlar. - Nerede Süreka? - Buradayım ya Emir'el-mü'minin. - Resulullah, bu tacı vadetmiş miydi sana? - Etmişti. - Gel öyleyse, emanetini al! Hazret-i Ömer emaneti Sürâka bin Mâlik’e verir. Hazret-i Süreka, bu sırada Resul-i ekremin seneler önce buyurduğu mübârek sözü hatırlayıp, bu mucize karşısında ağlar ve ağzından şu iki kelime dökülür:  "Sadaka Resulullah!" (Resulullah doğru söyledi...) Allahü teala o mübarek zatları bizlere şefaatçi eylesin. Âmin...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.