Sosyal medya manipülasyonu ile seçim sonuçları değişebilir mi?

A -
A +
Bir önceki yazıda, Cambridge Analytica isimli veri analiz şirketinin milyonlarca Facebook kullanıcısının kişisel verilerini kullanarak, ABD seçimlerini ve İngilizlerin AB’den çıkmasına yol açan Brexit kampanyasını nasıl maniple ettiği ile ilgili, Batı’da yürütülen tartışmalara değinmiştim.
Bu tartışmalardan hareketle, Türkiye’de seçmen davranışının, sosyal medya üzerinden toplanan ‘büyük veri setleri’ üzerinden yönlendirilip yönlendirilemeyeceği konusunu ele alacağımı belirtmiştim.
Sosyal medyanın, geleneksel medyaya göre denetiminin daha zor olması ve bu alanla ilgili yerleşmiş hukuki düzenlemelerin yeterince geliştirilememesinin, birçok soruna yol açtığı kesin. Özellikle sosyal medyanın ülke sınırları ile tanımlanabilecek bir özelliğe sahip olamaması, bu alanın denetlenmesini de zorlaştırıyor.
Böyle olunca, bu alanda güçlü olan kendi kuralını uyguluyor.
Bundan birkaç sene önce, “Arap Baharı” örneği üzerinden sosyal medyanın demokrasiye ne kadar çok hizmet ettiği söyleniyordu. Şimdi ise, sosyal medyanın demokrasiye ve demokratik değerlere hizmet etmediği, kutuplaşmayı artırdığı hatta siyasi alanın merkezini radikal siyasi hareketler lehine aşındırdığı düşüncesi giderek artıyor.
***
Sosyal medyada “psikografik hedefleme” ve “veri mühendisliği” temelinde “seçmenlerin etki altına alınarak onların oy verme davranışını değiştirme” üzerinden dünyadaki son dönemde yürüyen tartışmaya, Türkiye siyaseti açısından nasıl bakmamız gerekir?
Türkiye bu alanda büyük sınamalardan geçti.
Senaryonun en kötüsü ile yüzleşti. Sonuçlarını yaşayarak gördü.
Örneğin, Gezi Parkı eylemlerini gerçekleştirenler, onlara destek verenler, eylem için mobilizasyon sağlayanlar, sosyal medyada manipülasyonun ve dezenformasyonun tüm unsurlarını kullandılar.
17-25 Aralık 2013 yargı darbesinin ardından FETÖ’cüler üretilmiş sosyal medya içerikleri ile hükûmeti düşürmek için bütün kahpelikleri sergilediler.
FETÖ’cüler robotlaşmış insan kaynağı ile hiçbir değer gözetmeden binlerce sosyal medya hesabını sapkın amaçları için kullandılar.
İnsanların özel hayatından tutun da, devlet sırlarına kadar her şeyi belirli bir algı üretmek için sosyal medya üzerinden özel bir çerçeveleme ile topluma sunarak AK Parti iktidarının sonunu getirmek için uğraştılar.
FETÖ’cüler, 17-25 Aralık’tan, 15 Temmuz darbe girişimine kadar yine sosyal medyayı AK Parti iktidarına ve onun destekçilerine karşı bir yalan üretme aparatı hâline getirdiler.
17-25 Aralık yargı darbesinin ardından fazla bir süre geçmeden, tüm manipülasyonlara rağmen AK Parti hem yerel hem cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Sonrasında da kritik bir öneme sahip 16 Nisan referandumu başta olmak üzere diğer seçimleri de kazandı.
Kuşkusuz bu tespitler, sosyal medyanın Türkiye’de seçmen davranışlarına hiç etkisinin olmadığı ya da olmayacağı anlamına gelmemelidir.
Özellikle geleneksel medyayı çok az kullanan ve tüm gelişmeleri yeni medya mecralarından takip eden gençler için sosyal medya neredeyse tek bilgi kaynağına doğru gidiyor.
Tüm bunların ötesinde, artık her siyasi parti sosyal medya kullanımının önemini biliyor. Siyasi partiler seçmen gruplarına göre kendi propagandası için içerik üretebiliyor.
Dolayısıyla, her siyasi parti sosyal medyada üretilen, seçmene yönelik hedeflenmiş ve kişiselleştirilmiş içeriklerle de mücadele yöntemini öğrenmesi gerekiyor.
Tüm bunları da hesap ederek ve tüm olumsuzlukları hedefleyerek kampanyasını oluşturan siyasi partiler, hazırlıksız yakalananlara göre her zaman daha avantajlı olacaktır.
Ama Cambridge Analytica şirketinin ABD seçimlerine müdahalesine benzer bir şekilde, sosyal medya manipülasyonu ile Türkiye’de seçmen davranışlarını kökten etkileyebilecek bir sürecin en azından önümüzdeki seçimlerde yaşanması zor görünüyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.