Sütliman...

A -
A +
Bir ülkenin en önemli ekonomik göstergesi sanayi üretimidir. Çarklar hızlı dönüyorsa büyüme hızı da yükseliyor demektir. Büyüme kalkınmadır, halkın refah payının artmasıdır. Mart ayında takvim etkisinden arındırılmış, yani gerçek sanayi üretimi yıllık bazda %6,8 arttı.. Yılın ilk çeyreğindeki artış %9,8’e ulaştı. Artık Makine ve elektrik-elektronik alanından içten yanmalı motor parçalarına, dayanıklı ev aletlerinden otomobile, biyo-yakıttan yürüyen merdivenlere, hava taşıtlarının birçok aksamından motor parçalarına ve gıda sanayiine kadar yüzlerce ürün Türkiye’de üretiliyor, ihraç ediliyor. Son yıllarda dostlara güven, düşmanlara korku veren başka şeyler de üretiyoruz. Gemi teknolojisinde sınırları zorlayan "jet hücumbot" üretiyoruz. Tersaneler 2022 yılına kadar doldu. Som Füzesi, Tanksavar Füze Sistemi, T129 Atak Helikopteri, Bora 12 Keskin Nişancı Tüfeği, Fırtına Obüsü, Altay Millî Tankı, Anka insansız hava aracı, Atmaca Millî Gemisavar, Göktürk Keşif Uydusu, Hürkuş insansız eğitim uçağı, İnsansız Deniz Aracı, Kasırga TR 300 Füzesi, MPT piyade tüfeği, Pars Zırhlı Muharebe Aracı, Akıllı Bomba, F-16 ve diğer savunma sanayiinde kullandığımız ve sattığımız millî silahlar üretiyoruz artık.  Sanayi üretiminin yılın ilk 3 ayında %10’a yakın artış göstermesi çok önemli bir gelişmeyi haber veriyor. Haziran ayının ilk iki haftası içinde (seçimden önce) açıklanacak birinci çeyrek büyüme rakamı (gayrisafi yurtiçi hasıla) %8 düzeyini aşarak rekor kıracak. İkinci çeyrekte uygulamaya konulan genişlemeci politikalar tüm mal ve hizmet üretimini olumlu etkileyecek ve büyümenin yine yüksek gelmesini sağlayacak. İşte bu tabloyu bozmak için uluslararası kredi kuruluşları tamamen kasıtlı raporlarla negatif algı operasyonuna girişti. Kurların yükseltilerek faizlerde artışa gidilmesinin temelinde “Türkiye’yi nasıl frenleriz” beklentisi yatıyor. Türkiye’nin, şu anda IMF gibi dev bir fonun desteğine ihtiyacı var. Zira bu algıyı bizim yapacağımız açıklamalarla ortadan kaldırmamız mümkün değil. Yabancı dev şirketlere güvence verecek, onların kabul ettiği ve sözünü dinlediği bir kuruluş gerekiyor.  Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mayıs’ta Londra’da finans dünyasının önde gelen isimleriyle buluştu, onlara anlattı. Ama ikna edebildi mi? Yoksa bu fonun altyapısını mı oluşturdu? Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya 28 Mayıs’ta İstanbul’da finans temsilcileriyle bir araya gelecek. Ertesi gün Londra’ya gidecekler. Londra dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri. Burada dev şirket yöneticileriyle görüşecekler. Türkiye’ye yatırım yapmanın avantajlarını sıralayacak, açık davette bulunulacaklar. Ama asıl maksat Türk ekonomisinin bugünkü durumunu resmî rakamlarla sermaye sahiplerine anlatmak, onların kafalarındaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak. Biliyorsunuz 9 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı külliyesindeki ekonomi zirvesine katılan bürokratlar, ardından Londra’ya gitmişlerdi. Bu bir ay içindeki ikinci ziyaret oluyor. Evet ziyaretin ana konusu, yeni “güvence fonu” sağlamak. Medyada bu gelişme “Türkiye yeniden IMF’ye dönüyor” şeklinde duyuruldu. Alakası yok. Biz IMF’ye borç verebilen bir ülke hâline geldik. Maksat para değil, destek! Bunu bulduğumuz anda ortalık bir anda sütliman olacak...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.