Lucescu üzerine bir ders!..

A -
A +

Vay canına, bu ülkede “Lucescu’nun ne menem saçma sapan sözler söyleyecek, saçma sapan işler yapacak, saçma sapan bahaneler uyduracak kadar, yaşı yetmiş, işi bitmiş olduğunu” bilen, gören, söyleyen, yazan yığınla futbol yorumcumuz varmış da, biz “Ukrayna maçının birkaç gün öncesine kadar” onları görmemiş, duymamış, dinlememiş, okumamışız!..
“Lucescu üst aklı” ile ilgili “önce Galatasaray, sonra Türk Millî Takımı haberleri” çıkmaya başladığından, Ukrayna maçına kadar, “O bitmiş, onunla olmaz” diye yazan, çizen, konuşan yorumcu sayımız, indirin ekran kasetlerini, koyun masaya spor sayfalarını, sayın bakalım kaç tane imiş; 3 mü, 5 mi; 10 tane bulun, bu yazdıklarım için herkesten özür dileyeyim!..
Amma, ah şu Ukrayna maçı; o maçtan sonra ekranlarda, spor sayfalarında “Lucescu’yu yerden yere vurmak için” yarışan, “Kim başrolü alacak” koşusuna çıkan, siz deyiniz “onlarca ve tonlarca”, ben diyeyim “Topumuzun yüzde 95’i” sahnede; helâl olsun!..
Hele hele, “Lucescu üst akıl olarak Galatasaray’a gelmeli, bu iş İgor Tudor’la olmaz” diye kampanyalar açan yorumcularımızın, özellikle de “Galatasaray etiketli” yorucularımızın, şimdi “Lucescu için söylediklerini ekranlarda dinledikçe ve de yazılarını okudukça” bir yandan kahkahalarla gülüyorum, bir yandan da spor basınımız adına üzülüyorum; “Lucescu’dan da kötü bir hâldeyiz”; âdeta “fırdöndü” gibiyiz!..
Önce, çıkarsın “özür dilersin” spor camiasından da, basın camiasından da ve dersin ki; “Ben yanılmışım, Lucescu’yu hâlâ yıllar önceki Lucescu olarak görüyordum, hatalıyım” ve sonra da “hakaretler yağdırmadan” eleştirirsin, ben de şimdi senin ekranlarda söylediklerine, sayfalarda yazdıklarına saygı duyarım!..
Gazetecilik hayatımda aldığım ve unutmadığım derslerin en önemlilerinden birini yazayım. Rahmetli Kemal Ilıcak’ın Tercüman’ında böyle bir tablonun altına imzamı attığım bir gün, şefimiz rahmetli Necmi Ağabey (Tanyolaç) telefon etmişti; “Öcal, Tercüman gibi bir gazetede yazdığını aklından çıkarma. Hepimiz hata yaparız, yapıyoruz, ama böylesine kısa bir süre içinde böylesine birbirinin tam tersi görüşler yazarsan, bilesin ki, okuyucularımızın çoğu farkında olacak ve bizlere olan güvenini kaybedecektir. Buna müsaade edemem. Dikkatli ol, okuyucularımızdan özür dile ve de yazmaya devam et, bilesin ki bizim okuyucularımız, ‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ sözünün dışındadırlar!..”
İnsan yanılabilir, yanlış da yapabilir, yapacaktır, işte orada “mertçe işletilmesi gereken” bir gazetecilik dişlisi vardır; “Okuyuculardan ve muhataplardan özür dilemek!..”
“Özür dilemeden devam”, pişkinliktir, özür dilemek ise, “olgun bir insanın yapması gereken” doğru ve hassas görevlerin başında gelir; sadece spor sayfalarında ve spor ekranlarında değil, bütün hayatında!..
Gazetecilikte bana “genel yayın müdürü, yazı işleri müdürü, spor servisi şefi” olarak “çok şey öğreten” hocalarım oldu; Necati Bilgiç, M. Ali Kışlalı’dan başlayarak, Cihat Babanlarla, Tarık Buğralarla, Nezih Demirkentlerle, Atıf Sakarlarla, Altan Öymenlerle, Cavit Yamaçlarla, Doğan Kasaroğlularla, İhsan Adalarla, Oktay Ekşilerle devam eden gazetecilik yolculuğumda, elbette Necmi Ağabey’in de büyük emeği vardır, bende. Bana verdiği dersler arasında, “hiç unutamadığım” ve de o günlerden, bugünlere kadar “benimle beraber çalışan” genç gazetecilere “öğüt olarak naklettiğim” bir örneği anlattım, sizlere…
Dilerim, bugünün genç spor müdürleri, genç spor şefleri, genç yazarçizerleri ve yorumcuları okurlar da, “kulaklarına küpe ederler.” 
Bugünün “Ben oldum, ben en büyüğüm” edasıyla ekranlara çıkan, sayfalarda yazan, “hatasını, yanlışını unutuveren, özür dilemeyi küçüklük zanneden” ve de birçoğu arkadaşım olan ulemamızdan, üzülerek söyleyeyim ki, pek ümidim kalmadı; inşallah yanılıyorumdur!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.