İki hoca bir kaptan!..

A -
A +

Çarşamba gecesi Beşiktaş’ı seyretmeye doyamadım; defansının iki kanadındaki açıklara rağmen… Zira Beşiktaş sahaya, hem de Porto gibi bir takımı, orada, onun evinde “yenmek için” çıkmış ve de hakemin bitiş düdüğüne kadar “yenmek için” oynamıştı. Dahası, 3-1 biten maçın “dört golünü de kendi atarak”; helal olsun, helal!..
Özlediğimiz “böyle bir galibiyet” için sana teşekkür ederim, Şenol Hoca’m; Beşiktaş’ın içinden de, medyasından da gelen yığınla olumsuz baskının altında” bile, takımına bu futbolu oynattığın ve bizleri o gece yatağımıza “bağrımız iftiharla dolu olarak” yatırdığın için!..
Çoğunluk bekliyordu ki, Şenol Hoca “orada” takımını, “Çanakkale geçilmez” taktiği vererek, sahaya sürsün; Şenol Hoca, orada “Başkanı dâhil, taraftarı dahil, medyası dahil” herkese, hepimize “futbol ve hocalık dersi” verdi, Porto’ya da!..
“Kutluyorum” demek yetmez, “Alkışlıyorum” demek yetmez, “Teşekkür etmek” de yetmez. Sen ve talebelerin “neredeyse bütün Avrupa’nın üzerimize geldiği” bir süreçte, “Türk’ün vereceği en büyük ve en anlamlı cevaplardan birini”, dünyanın dört bir yanında “maçı TV’lerden izleyen milyonların önünde” verdiniz; “Biz varız ve olacağız, saygı duyun!..”
Öpüldün hocam, öpüldün; binlerce defa!..
***
Üç cümle önce söylüyor, beş satır önce yazıyor; “O gece Antalya’daki statta anormal bir saha, anormal bir çim vardı. Anormal bir sıcak ve anormal bir nem vardı!..”
Sonra başlıyor, İgor Tudor’u yerden yere vurmaya…
Ne olmuştu; bu sahaya da, bu sıcağa da, bu neme de alışık olan Antalyaspor önünde, “9 futbolcusu, yüzlerce, binlerce kilometre ötede millî takımlarının kritik maçlarında oynamış, uzun uçak yolculukları yapmış, değişik iklimlerden etkilenmiş” Galatasaray, “beklenen ve bilinen futbolunu oynayamamış” ve 1-1 berabere kalmıştı!..
El insaf, bir takım “her zaman kazanamazdı”; elbette berabere kalacağı, yenileceği maçlar da olacaktı. 34 maçı da kazanan, “hiç yenilmeyen” bir takım var mıydı ortada?..
Dahası, geçen sezon “Almadık kupa bırakmamış”, UEFA dahil, “yılın futbolcuları” anketlerinde ve seçimlerinde hemen “her mevkiyi kapatmış” Real Madrid de, bir gün önce hem de “kendi sahasında” Levante ile 1-1 berabere kalmamış mıydı?..
Sadece vereceğim bir örnek bile, “eleştirilerin nasıl ‘ezbere’ yapıldığını” gösteriyordu. İgor Tudor’u “yerden yere vuranların “üzerinde durdukları” en önemli hususların başında, “Ndiaye - Selçuk İnan değişikliği” geliyordu; “Oyundan Ndiaye çıkarılıp da, Selçuk alınır mıydı?..”
Anlaşıldı ki, “Millî maçlara gidiş dönüş Ndiaye’yi çok etkilemiş” ve devre arasında Futbolcu, hocasına “Ben iyi değilim, yorgunluk, aşırı sıcak ve nem yüzünden istediğim futbolu oynayamıyorum, beni oyunda al” demiş ve “ilk yarıdaki çok etkisiz futboluna ikinci yarının ilk 15 dakikasında da devam edince”, Tudor onu oyundan almıştı!..
Peki, “Neden başkası değil de yerine Selçuk alındı?..”
Bir; Selçuk takımın kaptanıydı, Galatasaray’dan yılda 3 milyon avro alıyordu, bu maliyetteki futbolcu, kulübede devamlı olarak oturamazdı ve kazanılması gerekti. İki; Galatasaray takımını, yorgunluk, nem, sıcak etkilemiş ve frenlemişti; takım 1-0 galipti ve orta sahada topu tutacak, pas yapabilecek bir oyuncuya ihtiyaç vardı, çıkan Ndiaye’nin yerine. Selçuk onun için sahaya sürüldü. 
Soruyorum; eğer Selçuk son dakikada o frikiği “çime takılmayıp” gole çevirseydi, ne yazacaktı “Ndiaye-Selçuk değişikliği için İgor’u yerden yere vuranlar?..”
Ve de, “Galatasaray takımına darbe ve ihanet sayılacak” bir bildiri yayınlayarak, “Selçuk’u da, hocasını da acımasızca eleştirenlerin en büyük destecisi olduklarını ispat yarışına giren” sözüm ona “UltrAslanlar?..”

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.