Rıdvan kimi savunuyor?..

A -
A +

Bugünlerin “gözde” futbol yorumcusu ve de lütfedip “Futbol Federasyonu Başkanlığına aday olmayacağım, söz veriyorum” diyerek herkesi rahatlatan Rıdvan Dilmen, “Futbolu dizayn etmek için al anahtarı derlerse, alırım. Federasyon Başkanlığında falan gözüm yok. Ama Federasyon Başkanı bana hesap falan sormayacak, 4-5 yıl sonra Türkiye’ye veririm hesabı” diyor.
Bak Rıdvan kardeş, sana “Türk futbolunun değil anahtarı, herhangi bir kapısının kapı kolu bile verilemez”; nedir o, “Arda başta 5 oyuncuya komplo kuruldu, tuzağa düşürüldüler” diye özetlenecek sözlerin, hem de bu sözlere bir de “yüzde 100 medya manipülasyonu” izansızlık ve insafsızlığını da ekleyerek?
Diyelim ki, dediklerin doğru ve “tuzak kuruldu ve medya manipülasyon yaptı”; peki, “İspanyol basını da mı tuzak kurdu, Barcelona’nın yeni hocası da mı tuzak kurdu?..”
İspanya’da “bitmek tükenmek bilmeyen hafta sonu İstanbul yolculuklarının, Barcelona takımının antrenmanlarından bile daha çok ve önde olduğu” esprisi boşuna mı yapıldı; o da mı tuzaktı?..
Ya magazin basınında, “spor basını kadar” haber olması da, tuzağın bir parçası mı idi?..
“Bilal Abiye vurması”, dahası “kendisini Arda yapan” Fatih Terim gibi bir hocaya, etrafına toplanan ve onu havuza iten “malûm” futbolcu arkadaşlarıyla isyan bayrağını açması da mı, “medyanın manipülasyonu, tuzağı” idi?..
Neymiş, “Çocuk gençmiş”, evet “14 yıl sarı-kırmızılı forma ile futbol oynayan, Galatasaray’a ve Milli Takıma kaptanlık yapan, Atletico Madrid’de, Barcelona’da oynayan 30 yaşında bir “çocuk!!!”
Diyor ki, Dilmen; “Bu çocuk, hata yapabilirmiş, gençken kendisi de yapmış!..”
Hııımmm, işte, tam da “zurnanın ‘zırt’ dediği yer” burası!..
“Anahtar isteyen” Rıdvan, aslında “Arda’yı, Burak’ı, Caner’i savunmuyor”, hâlâ “bilinçaltında kazılı kalan kendi gençliğini, o süreçte yaptığı hataları savunuyor!..”
Şimdi söyleyin sevgili okurlarım; “böyle” bir zihniyete değil anahtar, “kapı kolu” bile emanet edilebilir” mi?..
O, iyi bilmeli ki, Türk Milli Takımı “futbolcuya dayalı bir sistemle yönetilemez”, yönetilmemeli!..
Ardaların, Burakların, Canerlerin ve benzerlerinin de artık “milli takımda işleri” yoktur, olmamalı!..
İşte “geçen sezonun Galatasaray’ı ile bu sezonun Galatasaray’ı arasındaki fark”; yakında “bugünün millî takımı ile Lucescu’dan sonra yarının millî takımı arasında da ‘öyle’ bir fark olacaktır”; yaşayıp, göreceğiz!..

Günaydııın, Demirören!..
Yıldırım Demirören, Fenerbahçe-Beşiktaş maçının hakemini savunmuş; “7 kritik kararından 5’i doğru. Hatalı iki karardan biri de yardımcı hakemin kaldırdığı ofsayt bayrağından!..”
Sevgili kardeşim Hıncal Uluç o maçın üzerinden 3 tam gün geçmeden A Spor’da pozisyonları tek tek anlatarak, “Ali Palabıyık sadece tek hata yaptı” diyeli, kaç gün, kaç hafta geçti; siz, hakeminin kararlarını bugünden 3 gün önce savunan Federasyon Başkanımıza bakın!..
Acı tablo ortada; “Hakemi, TV ekranlarında, spor sayfalarında günlerce linç edildikten haftalar sonra kararlarını savunmayı ancak aklına getirebilen” bir Federasyon Başkanı…
Ey Demirören, daha maçın ertesi günü, Merkez Hakem Kurulu Başkanı’na bir basın toplantısı yaptırıp da, “bu gerçeği” neden herkese ve elbette linççilere anlatmadın?..
Ve neden “benzer bir linç olayı ortaya çıkaran her maçtan ve gözlemci raporları da geldikten hemen sonra”, MHK Başkanına böyle bir basın toplantısını yaptırarak, “hakemlerini korumayı, savunmayı” düşünmüyor, düşünemiyor, onları “sessiz sedasız” dinlendiriyor(!) ve kulüplere “nabza göre” şerbet vermeye devam ediyor, “hakemlerini sahipsiz” ve “linç ortamlarında” yapayalnız bırakıyorsun?..

Arda!..
Boşuna uğraşmayın; “Arda Galatasaray’a geliyor, gelecek, Arda dönmek istiyor” haberlerini, “Galatasaray futbolunun başına Demokles’in Kılıcı gibi asarak”, tıkır tıkır işlemeye başlamak üzere olan ve “futbolcuya dayanmayan” bir düzeni bozma gayretleriniz başarıya ulaşmaz!..
“Bugünün Ardasının” Galatasaray futbolunda yeri yoktur; “dünün Ardası olur” düşünülür, taşınılır, “kadro içindeki dengeler gözetilir” ve “ufukta bir risk görülmezse”, o zaman ona hem de “bizim şartlarımız ile” denilerek davet çıkarılır; yoksa… O iş olmaz, hele hele “bugün” hiç olmaz, olmamalıdır!..

Bizden hatırlatması!..
Lucescu, “Federasyon Başkanı ile konuştuk, anlaştık görevimin başındayım” diyor.
Rumen Hoca’ya biri, “Fatih Hoca’nın başına geleni” anlatıversin. Malûm, “Alaçatı olayı” büyüyünce ve tepki görünce, Fatih Hocamız Yıldırım Demirören ve yardımcısı Ali Dürüst’e giderek, “İstifasını vermiş” ama, bu ikili “Yok Hocam, beraber geldik, beraber gideriz, görevde kalacaksın” demişler, ama iki gün sonra “İstifa et” diyerek, Hocayı kamuoyu önünde de, Federasyon içinde de “zor” ve “açmaz içinde” bırakmış, sonunda da iş “tazminat konusunda restleşmeye ve mahkemelik olmaya kadar” varmıştı!..
Bizden “Rumen atasözlerine meraklı” Lucescu’ya hatırlatması; gün gelir, “güvendiğin dağlara kar yağıverir”; hem de “kar, sandığından da çok erken gelebilir”, unutma!..

ŞAKA
Millî maçlar haftasında durmadan yazılıp çizildi; “Lucescu’nun her maça çok değişik kadrolarla çıkmasının sebebi, ona arkadan birilerinin kadro ve taktik sufle (Sufle; sahnedeki oyuncuya, unutmuş olduğu bir sözü ya da tümceyi izleyicilere duyurmadan fısıldamak) etmesindendir. Yoksa bunca yıl Türk futbolundan ve futbolcusundan bu kadar ayrı ve habersiz kalmış bir hoca bunları yapmaz, yapamaz!”
Bu haberler, bana daha dün gündemin başında olan “üst akıl” tartışmalarını hatırlattı, bana; demek ki geride “sufle eden” bir “üst akıl” var!..
Öyleyse, “bu durumu resmîleştirelim”; Futbol Federasyonu, Galatasaray’dan izin alsın ve Lucescu’nun üstüne bir “üst akılı” hemen getirsin; Igor Tudor’u!..

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.