Ayaküstü...

A -
A +

Tam inanmıştık, yardım etti yüce Yaradan.
Bu yüzden yüzdürmüştük, gemileri karadan.
∆∆∆
Viran oldu bağım bahçem, gitti o muhteşem çağlar
Ölenler kurtuldular, nasıl dayansın yaşayan(!) sağlar.
∆∆∆
Duydukça ne yapıyor, dinsizler imansızlar
Elde değil ne yapsın, kalp ağrır yürek sızlar.
∆∆∆
Vatan ve millet derdim.
Ülkemde mutlu olsun her doğan.
Üç kulunu çok sevdim.
Menderes, Özal bir de Erdoğan.
(...Mustafa Koç/Okur-Yazar)

Öğrendim ki; “-Başarmak kolay, başarılı kalmak zormuş…”

Krampon...

“BAYERN Münih kurada Beşiktaş’ı çektiği için üzül-müştür” diyen Ahmet Nur Çebi; “Yazık oldu Bayern’e...”

∆∆∆

ŞUBAT ayında üst üste Bayern Münih, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Başakşehir’le oynayacak Şenol Güneş, hazırlıklarını felsefe kitapları okuyarak sürdürdü.

∆∆∆

ERMAN Toroğlu, “Beşiktaş hakkındaki yorumlarımın ilk kez tutacak olmasının mutluluğu içindeyim…”

Bizim pano

Ahmet; mağazada elbise bakarken, en çok kenarda dikilen cansız mankenin üzerindeki takımı beğenir...
“Ne güzel kumaşı var” diye eliyle yoklarken, cansız manken(!) ters ters bakarak oradan uzaklaşır...

Ana Kumanda

 

(...KANAL D - Magazin)

MUHABİR: Annenizle görüşüyor musunuz?...
ATA DEMİRER: Son bir yıldır görüşemiyorum. 
MUHABİR: Neden, küs müsünüz?...
ATA DEMİRER: Annem dizi hastalığına tutuldu. ‘Anne nasılsın’ diyorum ‘Bir dakika bekle, reklama girince konuşacağım’ diyor. 

itirafım var...

(…isim: mehmet y. …şehir: istanbul …yaş: yirmi beş)

Ortaokulda bir maçta beni hakem yaptılar.
Pek iş düşmüyordu öyle takılıyordum sahada.
Dalmışım tabii. Sonra koşu yoluma bir top yuvarladılar, ben de depara kalktım.
Millet gülünce, hakem olduğumu hatırladım.
(omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)

Temel’in yeri...

Temel, Mars’a gidecek ilk astronotmuş...
10 milyar dolarlık muhteşem bir uzay gemisi ile giden Temel’den dönüşe dek haber alınamayacakmış...
10 yıl sonra geri döndüğünde flaşlar patlamış, gazeteler, televizyonlar herkes merakla etrafını sarmış;
“-Mars’ta hayat var mı?...” 
Temel omuzlarını silkmiş; “Yok...”
Bilim adamları, basın ve tüm dünya hayal kırıklığı içindeymiş...
Temel’i uçağa bindirip Trabzon’a uğurlamışlar...
Akşam evinde ailesi ile kendi dönüşünü seyreden Temel’in oğlu sormuş;
“-Baba hakikaten hayat yok muydu acaba?...” 
Temel yine omuzlarını silkmiş;
“-Saat 11 dedin miydi, bütün dükkânlar kapanıyor... Sen buna hayat mı diyorsun?..” 

Hayat...

Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu hâlde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır...
Çünkü, mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık...
Aklı başında insanların, yakıcı zevklerden çok acısız bir hayata yönelmeleri bundan ötürüdür...
Gençliğimde, kapımın zilinin her çalınışında, gönlüm sevinçle doluyor ve kendi kendime, “Oh ne iyi... İşte yeni bir olay...” diyordum.
Ama yıllar geçip de, olgunlaştığım zaman, her zil sesinden sonra şöyle düşündüm:
“Yine ne var?...” 
İnsan yaşlandıkça, tutkuların ve isteklerin nesnesi farksızlaştıkça; bu isteklerin ve tutkuların bir bir ortadan kayboldukları, duyarlılığın güdükleştiği, hayat gücünün zayıfladığı, görüntülerin solduğu, izlenimlerin etki yapmadan gelip geçtiği, günlerin gittikçe daha hızlı aktığı, olayların önemlerini kaybettiği ve her şeyin renksizleştiği görülür...
(...Schopenhauer)

...gündemin kırıntıları...

Sıkıntı düşmanın değil,
Günahların çokluğundadır.
∆∆∆
Neresi eğri diye sorduklarında, neresi doğru ki diyemediklerim, içime söylediklerim.
İçim almaz oldu, dışıma söyleyemediklerim.
∆∆∆
Aklınca Lozan’ı tartışmaya yasak koy.
Montrö Sözleşmesi ve Hatay’ın Türkiye’ye ilhakına alkış tut.
∆∆∆
Bir tabloya 450 milyon veren hergeleden hesap sorulsun.
Arakanlıların gözyaşlarıyla boğulsun.
∆∆∆
Tabutuna bile çivi çakılmayan dünyaya mı çivi çakabileceğiz.
Tek yapabileceğimiz hoş bir seda bırakmak boş bir gürültü değil.

 

Dünyayı erkekler yönetseydi;

> Gazeteden başını kaldırmak “Ben de seni seviyorum” anlamına gelirdi... 
> Masadaki telefonu, kül tablasını, çakmağı çevirmek iyi bir sohbet sayılırdı...
> “Seni sonra ararım” nazikçe bir ayrılma cümlesi olarak algılanırdı... 
> Trafik ışıkları yeşil, fıstık yeşili ve koyu yeşil olurdu...
> Gelin programlarının yerini “Fenerli Olur Musun”, “Arda Yurda Dönsün Mü “ programları alırdı... 
> Delikanlılığı ile ünlü adamlar milletvekili olurdu...
> Çöpçüler evin içine kadar girip çöpü alırlardı... 
> “Anneme gelin olsana” romantik bir evlenme teklifi olurdu...
> Eğe, tornavida, makas ve bıçak özellikleri olan telefonlar üretilirdi... 
> Sokaklarda 10 metrede bir saksılar olurdu (Sigara söndürmek için)...

Ayaküstü...

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.