Seçim sonuçları dış politikayı nasıl etkiler?

A -
A +
Türkiye seçimini yaptı.
Bütün karalama kampanyalarının aksine, demokratik bir ülke olduğunu bir kez daha gösterdi.
Seçimlere şaibe karıştırıldığını iddia etmek suretiyle aleyhte kampanyaya hazırlanan bütün dış ve iç çevreler ise, bel bağladıkları muhalefetin adayı Muharrem İnce’nin “bizde katılım yüzde 80’lerin üzerinde. Yüzde 30’larda katılım olan ülkeler bize demokrasi dersi vermesin” şeklindeki ifadeleriyle hayal kırıklığına uğradılar.
Erdoğan’ın en büyük rakibinin bu sözlerle onun kazandığını kabul etmesine rağmen Batı medyasındaki bazı kalemlerin Türkiye’deki seçim sonuçlarını sorgulamaya çalışan yazılar yazdıkları görülüyor.
Bir kısmı her şeye rağmen seçimlere hile karıştırıldığı iftirasıyla bu sorgulamayı yaparken, bazıları ise seçim sonuçlarını kabul etse de seçmenin Erdoğan’ı daha birinci turda cumhurbaşkanı yapmasına karşı öfkesini ortaya koyan yazılar yazıyorlar.
Batı’da, Türk seçmenin tercihlerinden rahatsız olanlar sadece medya mensupları değil kuşkusuz.
Başta Avusturya ve Almanya olmak üzere, birçok ülkedeki bazı siyasetçiler, Türkiye’nin bu sonuçlarla Avrupa Birliği’ne üye olamayacağını, Avrupa’nın Türkiye’ye silah satışını artık tamamen durdurması gerektiğini söyleyip, Türkiye’nin demokrasiden giderek uzaklaştığı yönündeki bildik ithamlarını tekrarladılar.
Daha çok PKK gibi örgütlere yakınlığıyla bilinen aşırı sol ve mülteci, yabancı ve Müslüman düşmanı aşırı sağ siyasetçilerden gelen bu ithamların bazı merkez siyasetçilerde de kendine taraftar bulduğu gözlerden kaçmıyor.
Seçimlere katılım oranının yüzde 87,5’e ulaştığı Türkiye’de ne yapmak gerekiyor ki, Batılı ülkeler seçimlerin demokratik bir şekilde işlediğinden tatmin olsunlar?
Kendi istemedikleri parti ve kişileri iktidardan devirmeyen hiçbir seçime demokratik demeyeceklerini biliyoruz.
Tıpkı istemedikleri kişileri iktidardan deviren darbelere “darbe” demedikleri gibi.
Seçim sonuçlarından memnun olmasalar da, bu sonuçlarla iktidarda kalan Tayyip Erdoğan yönetimiyle birlikte çalışmak zorundalar. Bu yüzden bazı Batılı liderler bizzat arayarak, bazıları da mektup/mesaj yoluyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik ettiler.
Batı ile ilişkiler açısından seçim sonuçları ne anlam ifade ediyor?
Öncelikle seçmenin oy tercihiyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar uyguladığı bağımsızlığı temel alan dış politika çizgisine destek verdiğinin altını çizelim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin aldığı yüksek oyun yanında, aynı “bağımsızlıkçı” çizgiyi savunan MHP’nin de beklenenin üzerinde bir temsille Meclis'e girmesiyle birlikte Meclis çoğunluğunun korunması için Cumhur İttifakı’nın devam etme zorunluluğu yeni dönemde dış politikanın milliyetçi yönünün güçleneceğinin işareti olarak okunabilir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’yi hedef alan FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri ile bunların en azından bir kısmıyla iş birliği yapan bazı küresel ve bölgesel aktörlerin saldırılarına karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında duran MHP, bu duruşuyla gerek iç gerekse dış politikanın şekillenmesinde sınırlı da olsa etkili olmaya başlamıştı. Şimdi parlamento çoğunluğu için MHP’nin desteğinin zorunlu olması Devlet Bahçeli ve ekibinin etkisinin eskiye oranla artacağını gösteriyor.
AK Parti ve MHP’nin başta terörün dış kaynaklarının kurutulması olmak üzere birçok meselede birbirine yakın politikalar izledikleri düşünüldüğünde, Meclis'teki iş birliğinin önemli sorunlar çıkmadan yürüyeceğini öngörmek mümkündür. Ancak gerek iç gerekse dış politikaya dair aynı fikirde olmadıkları konularda her iki partinin de zorunlu olarak uzlaşı içerisinde hareket etmeyi de öğrenmesi gerekecek...
Yeni yönetim sisteminin güçlendirdiği Cumhurbaşkanı özellikle dış politikaya asıl yön veren kişi olacağından MHP’nin de bunun bilinciyle hareket etmesi ve sistemi kilitleyecek adımlardan uzak durması bekleniyor.
Kısaca ifade etmek gerekirse, 24 Haziran seçimlerinin dış politika açısından en önemli sonuçlarından biri, artık MHP’nin fiilî bir koalisyon ortağı olarak dış politikanın şekillenmesine eskiye oranla daha fazla etki edecek olmasıdır. Bu da özellikle Batı ile ilişkilerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP’yi dengeleyecek şekilde biraz yumuşayabileceğine işaret ediyor.
Tabii, Batılı ülkeler, Erdoğan’ı devirme takıntılarından kurtulup başta terörle mücadele olmak üzere, temel meselelerde Türkiye ile rasyonel bir ilişkiye hazır olurlarsa...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.