15 Temmuz’da NATO’nun rolü

A -
A +
15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümüne birkaç gün kala gerçekleştirilen NATO zirvesi, bu örgütün söz konusu darbe girişimiyle bağlantısını yeniden ele alma konusunda bir vesile teşkil ediyor.
Başta ABD olmak üzere, bazı NATO üyelerinin 15 Temmuz darbe girişiminin planlanmasında, yürütülmesinde ve başarısız olmasının ardından izlerinin süpürülmesinde önemli roller oynadığı ve bunu yaparken de NATO imkânlarını kullandıklarına dair pek çok iddia ortaya atıldı.
Bu iddiaların ne kadarının doğru olduğunu kamuoyunun tam olarak bilmesi belki de hiç mümkün olmayacak. Zira devletlerin istihbarat kurumlarının elde ettikleri bilgilerin tamamını kamuoyuyla paylaşmaları dış politikanın yürütülmesi açısından sıkıntılara yol açabilir. Bu yüzden yöneticiler, çoğu zaman başka ülkelerin kendi ülkelerine karşı yürüttüğü yıkıcı faaliyetleri bildikleri hâlde, kamuoyu ile bu bilgileri paylaşmadan o ülkelerle ilişkilerini mevcut güç dengeleri çerçevesinde yürütmeye çalışırlar.
“Güç” kavramı burada anahtar kelimedir. Bazı ülkelerin sahip olduğu güç, onlara başka ülkelerin içişlerine her türlü aracı kullanarak müdahale imkânı verir. Bu araçlara darbe de dâhildir ve bu şekilde müdahale edilen ülkenin “müttefik” ya da “düşman” olmasının bir önemi yoktur. Hatta darbe aracının kullanılması yoluyla müdahale edilen ülkeler çoğu zaman “müttefik” ülkelerdir.
Soğuk Savaş döneminde bu tür müdahalelerin sayısız örneği vardır. Darbeler “müttefik” ülkelerin yörüngede tutulması ve oralarda iktidarın istenmeyen ellere geçmesinin engellenmesi için yapılır. Bazen bu ülkelerin “demokrasilerine balans ayarı” yapıldığı ileri sürülse de, darbe yapılan müttefikin “demokrasi” ile yönetilmesi zorunlu da değildir. Otokratik müttefiklerde de sık sık darbe yoluyla iktidar değişimine gidildiği görülmüştür.
Darbeyle “balans ayarı” yapılan müttefik ülkelerin ise nasıl demokratik ülke kategorisinde zikredildiği ise ayrı bir sorudur!
Gelelim NATO’nun bu denklemdeki rolüne...
Hepimiz NATO’nun 1949 yılında Sovyet yayılmacılığına karşı kurulmuş bir savunma örgütü olduğunu biliyoruz. Sovyet yayılmacılığının hedeflerinden biri olan Türkiye de 1952 yılında bu örgüte katıldı. Ancak NATO içerisinde en etkili pozisyona sahip olan ABD’nin zamanla bu örgütü müttefikleri üzerinde mutlak kontrolü sağlamasına yardımcı olan bir araca dönüştürdüğünü de biliyoruz.
İtalya’da 1990 yılında ortaya çıkarılan Gladio örneğinde görüldüğü gibi, NATO çerçevesinde oluşturulan birtakım silahlı gruplar “Sovyet tehdidine karşı” gerektiğinde iç siyasete müdahale anlamına gelecek eylemler yaptılar. Hatta iç siyasette istedikleri sonucu doğurması için yapılan bu eylemler sivil vatandaşların öldürülmesine kadar uzandı ki, Gladio tarafından 1972 yılında gerçekleştirilen, üç sivilin hayatını kaybettiği ve sonrasında üstü örtülen bir bombalı saldırıyı araştıran savcılar 1990’da bu karanlık yapıyı ifşa ettiler.
Bu şekilde NATO çatısı altında Sovyet tehdidine karşı oluşturulduğu iddia edilen silahlı yapılar kısa sürede örgüt içerisinde etkili ülkelerin diğer “müttefik” ülkelerdeki iç siyaseti dizayn etmesine yarayan araçlara dönüştü. İtalya örneğinde olduğu gibi, çoğu zaman bir darbeye gerek kalmadan ince manipülasyonlarla daha zayıf müttefiklerde “sakıncalı” iktidarların işbaşına gelmesi engellenirken, Türkiye ve Yunanistan gibi ülkelerde bazen müdahalenin dozajı darbeye kadar varmıştır.
NATO üyeliği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yoğun Sovyet tehdidine maruz kalan Türkiye’yi o dönemde Rusya’nın coğrafi ve ideolojik yayılmacılığından kurtardı belki, ancak aynı NATO başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler için Türkiye siyasetine doğrudan müdahale için bir platform görevi de gördü. NATO kapsamında yoğunlaşan temasları kullanarak Türk ordusunun üst kademesi üzerinde nüfuzunu artıran bu ülkeler, diğer araçların yeterli olmadığı durumlarda bu nüfuzlarını devreye sokarak defalarca darbe yapılmasına yol açtılar.
15 Temmuz’da da Türkiye’de istemedikleri bir iktidar vardı ve bu iktidarı devirmek için denedikleri bütün yollardan arzu ettikleri sonucu alamamışlardı. Bu yüzden ordu içerisinde kontrol ettikleri FETÖ yapılanmasını devreye soktular ve yenilgiye uğradılar.
Artık Türk ordusu içerisinde darbe yaptırabilecekleri kimse kalmadı.
Yani artık NATO, müttefiklerin içişlerinin dizayn edildiği bir platformdan gerçekten ortak savunmaya odaklanan bir örgüte dönüşebilir.
Tabii eğer ABD ve diğer bazı “müttefiklerimiz” isterse...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.