Kul haklarının önemi...

A -
A +
“Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günâhların affı güç ve azapları daha şiddetlidir..."
 
Önce, İmâm Buhârî ile İmâm Müslim'den kul haklarının önemiyle ilgili birer hadîs-i şerîf nakledelim:
“Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâlleşsin! Çünkü âhirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları kalmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir.” [Buhârî]
“Müflis, şu kimsedir ki, kıyâmette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât sevâbı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönlerden zararları dokunmuştur. Sevapları, bu hak sâhiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sâhiplerinin günâhları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.” [Müslim]
Şimdi de, dört büyük âlimin fıkıh ve tasavvuf kitaplarından bazı nakiller yapalım: Böylece, konunun son derece mühim olduğunu ortaya koymaya çalışalım:
“Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sâhibine geri vermek, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, Peygamberlerin yaptıkları ibâdetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez.” (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî c. 2, m. 66, 87]
“Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günâhların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sâhipleri ile helâlleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezâlarını çekeceklerdir.” (Abdülgani Nablusî, el-Hadîkatü’n-Nediyye)
“Kıyâmet günü, hak sâhibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemâat ile kılınmış ve kabul olmuş yedi yüz namazı alınıp, hak sâhibine verilecektir.” (Alâüddîn Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr)
“Üzerinde kul hakkı olan bir kimsenin buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemesi, onunla helâlleşmesi, ona iyilik ve duâ etmesi de gerekir. Mâl sâhibi, hakkı olan ölmüş ise, ona duâ, istiğfar edip vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, o miktâr parayı fakîrlere sadaka verip, sevâbını hak sâhibine bağışlamalıdır.” (Seyyid Abdülhakîm Efendi, Sefer-i Âhiret)
Maddî yönden, tarîf edilemeyecek derecede gelişmelere sahne olan çağımız, ne hazindir ki, insanoğlunun en bunalımlı, huzursuz, rûh ve mana bakımından iflâs ettiği bir çağ olma özelliğini taşımaktadır. Asrımızda, akla-hayâle gelmeyen suçlar işlenmekte, insanlar canavarca birbirlerini boğazlamaktadırlar. Mukaddes dînimizde adam öldürmek, yaralamak, malını almak, çalmak şöyle dursun, kalp kırmak, gıybet etmek, iftirâ atmak bile büyük günâhlardandır.
Onun için Yunus Emre’miz (rahmetullahi aleyh): “Eğer bir gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil./Yetmiş iki millet dahî, elin yüzün yumaz değil” demektedir.
Kezâ bir Müslümânın veya bir zimmînin (gayr-i müslim bir vatandaşın) gıybetini yapmak da şiddetle harâm kılınmıştır. İftirâ atmak ise daha büyük günâhtır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.