Tefsîr nedir, müfessir kimdir -2-

A -
A +
Tevîllerin doğruluğu, nakle, yâni Peygamber Efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen tefsîrlere uygunluğu ile anlaşılır.
 
Kur’ân-ı kerîmin tefsîrine dâir Peygamber Efendimizden ve Sahâbe-i kirâmdan gelen rivâyetler, gönülden gönüle nakledilip fevkalâde bir tarzda zaptedildi. Nihâyet, ilimler kitaplara yazılmaya başlanınca, tefsîr âlimleri de, daha önce toplanıp kendilerine ulaşan bu rivâyetlerle, Kur’ân-ı kerîmi tefsîr ettiler.
Böyle rivâyetlerle yapılan tefsîre rivâyet, me’sûr ve naklî tefsîr denir. Rivâyet tefsîrlerinden bâzıları şunlardır:
1. Câmiu'l-Beyân an Te’vîli'l-Kur’ân: Muhammed bin Cerîr et-Taberî (v. 310 / M. 922)
2. Meâlimü't-Tenzîl: Ebû Muhammed el-Hüseyn el-Begavî (v. 516 / M. 1122)
3. El-Muharrerü'l-Vecîz fî Tefsîri'l-Kitâbi'l-Azîz: İbn-i Atiyye el-Endelusî. İbn-i Atiyye kendisinden önceki tefsîrlerdeki rivâyetleri ve senedlerini tahkîk ve tedkîke tâbi tutmuştur.
4. Câmiu'l-Ahkâm: Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed el-Kurtubî (v. 671 / M. 1272). Kurtubî de, tefsîrinde İbn-i Atiyye’nin usûlünü tâkip etmiştir.
5. El-Cevâhiru'l-Hısân fî Tefsîri'l-Kur’ân: Abdurrahmân es-Seâlibî (v. 876 / M. 1471)
6. Ed-Dürru'l-Mensûr fî Tefsîri'l-Me’sûr: Celâleddîn es-Süyûtî (v. 911 / M. 1505)
Rivâyet tefsîrleri yanında dirâyet tefsîrleri de yapıldı. İlk asırda îrâb, belâgat gibi lisan bilgileri, Araplarda meleke hâlinde bulunduğundan, bunları anlatan bir kitaba ihtiyaç yoktu.
Diğer taraftan Arap olmayanların Arabî’yi öğrenebilmeleri için bu lisânın gramerini bilmeleri icap ediyordu. Yine Kur’ân-ı kerîm Arabî olduğu için, lüzum görüldükçe lisân bilgilerine göre izâhına ihtiyaç duyuluyordu. Onun için Arabî lisanına dâir kitaplar yazıldı. Asıl tefsîr olan Resûlullah’tan (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen rivâyetler esas alınarak, Kur’ân-ı kerîmin lisân ve daha başka bilgilerle de açıklamaları yapıldı. Bu izâhlara, açıklamalara tevîl denildi.
Tevîllerin doğruluğu, nakle, yâni Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen tefsîrlere uygunluğu ile anlaşılır. Tefsîr kitaplarını yazan âlimler, tefsîre uygun tevîlleri de yine tefsîr olarak kabul etmişlerdir. Tevîl, nakle ve dîn bilgilerine uygun olmazsa tefsîr değil, yazanın kendi düşüncesi olur. 
Bunun içindir ki, Kur’ân-ı kerîmde manası açık olmayan yerlerden, yalnız akla güvenip, yanlış tevîl yapılarak, yanlış manalar çıkarılması neticesinde yetmiş iki bid’at ve dalâlet fırkası ortaya çıktı. Bunlar sırf akla güvenme, ona göre hareket etme yolu olan felsefenin de tesirinde kalarak, akılla anlaşılamayacak olan âhiret hâllerini dahi, akıllarıyla izâha kalkıştılar. 
Hâlbuki Ehl-i sünnet âlimleri nakli esâs alıp, aklı onu îzâh etmekte yardımcı saydılar. Kur’ân-ı kerîmi, bu esâsa bağlı olarak tefsîr ettiler. Dînî hükümlerin birçoğunu, ictihâd ederek bu yolla elde ettiler. Bu îtibârla kelâm, fıkıh ve ahlâk kitapları da Kur’ân-ı kerîmin tefsîridir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.