Üsküp

A -
A +

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, sohbetimiz sırasında son derecede dikkate değer fikirler ortaya koydu. Şöyle diyordu: "Bir ihtilal yaptık ve tarihle aramıza mesafe koyduk. Böyle bir mesafe gerekiyor muydu, gerekmiyor muydu; ayrı mesele ama o mesafe uzun sürdü. Halbuki zaman boyutunda ve mekân genişliğinde düşünmek lazım." Bu bakış bu toprakların nimetleriyle büyümüş namuslu aydının sancısıdır. Hakkı teslim etmek lazım. Tarihe hürmetkâr gördüğümüz, İsmail Cem, bir günde üç günlük temaslarda bulundu. Kosova'daki koşturmalardan sonra yine Hava Kuvvetlerimize ait uçakla Makedonya'nın başşehri Üsküb'e geçtik. Devlet-i aliyye zamanında bir coğrafi bölge olarak topraklarımızda yer alan Makedonya'yı da Kosova gibi I. Balkan Harbi'nden sonra imzalanan Bükreş Andlaşması ile elden çıkartmak zorunda kalmıştık. Bugünkü yerde önce Krallık II. Dünya Harbinden sonra da Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti'ni teşkil eden 6 Cumhuriyetten biri kuruldu. Nüfusu 2 milyon. Nüfusun yüzde 4'ünü Türkler teşkil ediyor. Halkın yüzde 30'u Müslüman. Tarih şuurumuzun büyük mimarı Yahya Kemal'in Üsküb'ü 450 bin nüfuslu. TDP/Türk Demokratik Partisi Türklerin en büyük partisi. Daha başka Türk partileri de var. Tabiî partiler çoğaldıkça oylar da bölünmekte. Makedonya Türkleri de Kosova Türklerinin psikolojisinde. Onlar da Türkiye'ye sürekli göç vermişler. Onlar da birer kale beyi gibi. Canları dişlerinde varlıklarını sürdürme mücadelesindeler. Onlar da hakim unsurken azınlığa düşmenin, dilini rahatça kullanamamanın azabını yaşamaktalar. Kendi vatanlarında garip kalmanın melankolisindeler. Kosova gibi Makedonya'da da ticari mallar Türkiye'den. Türkiye televizyonları takip edilmekte. Türkçe burada da tırmanışta... Ne var ki... Yunanistan, sanki Makedonya'yı satın almış. Telekom dahil özelleştirilen Makedon şirketlerini Yunan şirketleri ele geçirmiş. Bu noktadaki kaybımız büyük. Türk şirketleri de bazı firmaları satın alabilirlerdi. Herhalde içerdeki kriz sadece içerde kalmadı. Ziyanı böylesine şümullü. Kosova'da bir mesai müddeti bulunabildik. Üsküp'te ise birkaç saat. O mübarek beldeye indiğimizde geceydi. Bu sebeple İsmail Hami Danişmend'in Rabia Hatun mahlasıyla söylediği "men tâ senin yanında hasretem sana" mısraı misali Üsküp'ün içinde Üsküp'e hasret gece yarılarında devam eden bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı randevuları sonrası dönüşe geçtik. Kerkük de böyle olmuştu. Ona üstelik çok yakınına varmış fakat gidememiştik. İzin yoktu. Türkçe, Türkler, Balkanlarda Kosova'da, Üsküp'te aynı gönül sızısı ile yaşanıyor. Kerkük'te Suriye'de aynı. O yüzden Bakana "burada Üsküp diyoruz, Irak'ta Kerkük" dedik. 4-5 yıl evvel Türkmenistan halı pazarında 7-8 yaşlarındaki kızının saçlarını tarayan anne, bir taraftan da yavrusunu "Gülcemal"im diye seviyordu. Kosova'ya ilk indiğimizde bizden defterine hatıra yazı isteyen genç kızın ismiyse Gülşen. İki gül fidanı arasında uzayan uçsuz bucaksız bir coğrafyadayız. Bu topraklar gülsüz olmaz. Onun için olsa gerek isimlerde güller açıyor; Gülcemal, Gülnihal, Gülbahar, Gülizar, Güllü, Gülfidan, Gülendam... Gül. Onun için biz, tebessümü bile güle benzetip ona 'gülme' demişiz. Bu sebeple İstanbul bu ara güllerle donatılmakta. İstanbul, çünkü, o coğrafyanın merkezi. Bu gerçek Priştine'den de, Üsküp'ten de Aşkâbâd'dan da öylesine hissediliyor ki. Bir derin rüyada yaşayan İstanbul güllerle yüzlere gülüyor. Üsküp'te yatan Nakiye Hanım'ın oğlu Yahya Kemal Beyatlı ne diyor? "Hafız'ı kabri olan bahçede bir gül varmış/Yeniden açar her gün kanayan rengiyle..." Güllerimizde kanayan bir renk var. Gülmek, güllerimizin hakkıdır. Güllerimiz, analı-babalı yetim. Cücelerle bir yere varılamaz; dev coğrafyaya bakıp devleşen düşüncelerle meseleleri kucaklamak lazım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.