YERKÜRE OYUNCUSU OLMAK!

A -
A +

 

Haberi duyduğumda direksiyondaydım; duydum ve iftihar ettim. Sanki ihtişam asırlarındaydık. Eminim ki o haberi duyan daha birçok vatandaşımız da aynı şekilde iftihar etmişlerdir.
Hâdise şuydu:
Budist rahiplerin kışkırttığı Myanmar ordusu, Arakan Eyaleti'ndeki Rohingyalı Müslümanları çocuk, ihtiyar, sakat... demeden kesip-biçerek ülkeyi terke zorluyordu. Zulme maruz kalan bu çaresiz insanlar, mecburen komşu Bangladeş'in kapısına yığılıyordu. Bangladeş onlardan bir kısmını kabul etti. Fakat sel devam ediyordu. Bu çok fakir devlet, 100 bin, 200 bin sığınmacıyı barındıracak imkâna sahip eğildi. Bu yüzden kapıları kapattı. İşte o esnada Türkiye, devreye girdi. Ankara'dan Bangladeş hükûmetine, Dakka'ya giden haber şuydu:
-Kapına yığılan Arakanlı Müslümanları kabul et. Bunun maddî ve mânevî masrafı her ne ise Türkiye olarak biz karşılayacağız!
Duyduğumuzda göğsümüzü kabartan, Rabbimize şükre vesile olan haber buydu.
30, 40, 70... sene önceki Türkiye'yi bilmeyenler, naklettiğimiz hadiseyi kavramakta zorlanırlar. O zaman ne Arakan işitilir ve ne de oradaki Müslümanlar bilinirdi. Zulüm bir şekilde haber olsa bile bir mazeret bulunarak tutulacak yol için büyük devletlerin ağzının içine bakılırdı. Şimdi ise sığınılan devlete haber yollanarak bu külfetten dolayı senin maddî ve mânevî masrafın her ne ise faturayı bana yolla deniyor. İşte şuur da, sorumluluk da kardeşlik de büyük devlet olmak da budur. Üstelik sadece maddî masraf denmiyor, mânevi masraf da deniyor.
Böyle bir haber, ya cehalet veya kıskançlık sebebiyle inkâr edilir yahut aleyhinde konuşulur. Cahile şifa dileriz. Kıskanca da şifa dileriz ama şunu anlamasını da dileriz. Devletle iktidar farklıdır. Hükûmet, iktidar devlet değildir. İktidar yapar, şeref millete ve devlete mal olur.
Bu haber, Ankara'dan Dakka'ya gittiğinde Arakan Müslümanları'nın Çanakkale Harbi'ne destek için aralarında altın takıları toplayıp yolladıklarına dair haber de gündeme gelmemişti. Uzak Asyalı kardeşlerimiz, o gün devletimize askerimize yardıma koşmakla vazifelerini yapmışlardı. Müteşekkiriz. Ancak böyle bir yardım olmamış olsaydı bile böylesine vahşi bir katliama maruz kalmaları sebebiyle biz, onlara yine yardım etmeliydik ve etmeliyiz.
Kim zulme, adaletsizliğe haksızlığa uğrarsa uğrasın onun yanında yer almalıyız. Kaldı ki mevzubahis olanlar Müslüman. Değil mi ki Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- "Mü'minler, bir vücut gibidir; vücudun bir yerine bir diken batsa bütün vücut acı çeker!" buyurmaktalar. Kudüs, Gazze, Yemen, Somali, Kırım, Kafkaslar, Şarkî Türkistan, Açe veya Arakan... dünyanın neresinde olursa olsun bir mü'min gözyaşı döküyorsa, bir çocuk yetim kalıyor, bir kadın iffetinden oluyorsa onun ızdırabı içimizi kavurmalı, imdatlarına koşmalı, yalnız olmadıklarını göstermeliyiz.
Ankara, bu ızdırabı hissetmiş ve Dakka'ya o haberi yollamıştır.
Ümmet şuuru ve ümmet mes'uliyetiyle hareket edersek yerküre oyuncusu oluruz. Bu bize dinimizin, tarihimizin ve bölgemizin yüklediği yüksek vazifedir.
"Ümmet" demek, ümmetçilik değildir.
"Türk" demenin Turancılık olmadığı gibi.
Vardığımız nimetin farkında olunmalı:
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, 57 İslâm ülkesine Arakan için ortak hareket, Cumhurbaşkanı Sn. Nazarbayev de kendi G-20'mizi kuralım çağrıları yapmakta.
Bu dâvetler, bu çağrılar nereden yapılmakta?
Çeyrek asır evvel SSCB esaretinde olan Kazakistan'ın payitahtı Astana'dan!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.