BİR BAŞKA ARAP BAHARI

A -
A +

Irak, neredeyse 20 yıl önce işgal edilmişti. 20 yıla yakın bir zamandır azabın her çeşidini yaşadı. Onu Tunus'a, Libya’ya, Mısır’a ve Suriye’ye Arap Baharı getirilmesi takip etti. Suriye’nin sözde Arap Baharı, Irak’ı da arkada bıraktı. 7 yıl boyunca her felaket yaşandı ve yaşanmakta. Bütün bunlar olurken Suudi Arabistan’da kraliyet ailesi ve ona yakın çevreler, bir eli yağda bir eli balda misali mamur ve müreffeh bir hâldeydiler.

Suudi idaresini ilk rahatsız eden, 7-8 ay önceki bir Amerikan kararı oldu. Washington, 15 küsur yıl öncesine gitti. O yıllarda Suudi idarecilerin el Kaide’ye yardım ettiklerini iddia etti. Amerikan hükûmeti, adı geçen devletin ABD bankalarındaki 750 milyar dolarını dondurdu.  11 Eylül saldırılarında yakınlarını kaybedenler, Suudi krallığı aleyhine tazminat dâvâları açtığında paralarını kolayca tahsil edebilmeleri için o paraya el konmuştu. Sıkıntı uzun sürmedi. Yeni başkan Donald Trump, ilk yurt dışı seyahatini Suudi  Arabistan’a yaptı. Suudiler, misafirlerini mübalağalı hürmet, izzet ve ikramlarla karşıladılar. Bu ziyaretle Suudi devleti ABD’den yüklüce silah almak için imza attı. Dondurulan paranın akıbetinin ne olduğu ise açıklanmadı. Fakat ziyaretin üzerinden çok geçmeden Suudi krallığı, yanına birkaç Körfez devletçiğini de alarak Katar’a yüklendi. Katar, onlara güya tehdit oluşturuyordu. Bu sebeple onu karadan ve denizden kuşattılar. Halk, vicdansızca aç bırakılacaktı. Eylemin gerçek sebebiyse Katar’ın 15 Temmuz darbe teşebbüsünde Türkiye’nin yanında yer alması ve ülkemize yatırım yapmasıydı. Ankara, ambargo, bize yapılmış gibi çok kararlı bir tavır gösterdi. Türk nakliye uçakları, hava köprüsü kurarak Katar’a ihtiyaçlarını fazlasıyla taşıdı. Katar’ın yanında yer almamız, sinsi oyunu bozdu. Bir süre sonra Katar da ambargo da unutuldu. Suudi Arabistan da gündemde yoktu. Ama birkaç hafta evvel bu ülkede sıra dışı olaylar yaşanmaya başlandı. Kral Selman bin Abdülaziz, veliahd yani müstakbel kral Prens Muhammed bin Naif’i azletti. Veliahd, kendini bir anda tutuklanmış buldu. Orada da kalınmadı, 4 Prens ortadan kayboldu, birçok eli kalem tutan insan ve akademisyen içeri atıldı. Azledilen veliahdın yerine kralın oğlu Prens Selman getirildi. Kral, 80’in üzerinde ve sağlığı bozuk. Ölmesi üzerine değil feragatiyle oğlunun yerine geçmesi planlanmış. Ancak bunun gerçekleşmesi, bazı muhalif uyanışlara yol açabilir. Bu sebeple yeni veliahd, birkaç hafta evvel "1979 öncesine yani ılımlı İslama dönmeliyiz" diye üst akla bir mesaj verdi. Bu mesajın ardından da geçtiğimiz cumartesi akşamı Riyad’da arka arkaya iki fevkalade hadise yaşandı. Önce İran yanlısı Husi’ler, Yemen’den Riyad’a füze fırlattılar. Bunlar havada imha edildi. O şaşkınlık yaşanırken de kansız bir saray darbesi yapıldı. Bir anda 11 prens, 4 nazır, çok sayıda eski nazır, general, bürokrat ve bin Ladin ailesi gibi ülke mali hayatının önemli isimleri derdest edildiler. Bu tasarruf, saray nezdinde kurulu olan "rüşvet ve yolsuzlukla mücadele komisyonu kararları" adı altında olmuştu. Olay işitilir işitilmez Washington, Kahire’deki Sisi darbesinde olduğu gibi Riyad’daki saray darbesine destek verdi. Şüphesiz ki rüşvet ve yolsuzluk, her yerde çirkindir ve her yerde suçtur. Ne var ki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları bir kılıf. Dünyanın 45. zengini Prens Tallal yeni mi fark edildi? İçeri alınanlar kirliyse temiz olan kim? Ortada bir tiyatro var. Asıl maksat, veliahd Muhammed bin Naif’i azletmekle başlayan süreci salimen bitirmek. Böylece Selman bir Abdülaziz, tahtından, gönül rahatlığıyla oğlu veliahd Muhammed bin Selman lehine feragat edebilecektir. Arap Baharı rüzgârları eserken Suudi Arabistan ayrı tutulmuştu. Vehhabi kraliyeti, şimdi kendilerine göre bir taht şekillenmesine gitmekte. Ancak o nezaret ve tevkiflere rağmen, kral bu yolla değişse bile ortalık karışacağa benzemekte. Burada aşiret ve kabilelerin gücü göz ardı edilemez. Birkaç hafta evvel New York Times’ta çıkan bir harita bütün bu hadisatla çakışmaktadır. Mevzubahis haritaya nazaran Suudi krallığı, Kuzey Arabistan, Güney Arabistan, Doğu Arabistan, Batı Arabistan, Vehhabistan veya Orta Arabistan diye 5 parçaya bölünecektir. Mekke ve Medine Batı Arabistan’da kalacakmış. Bu olayların Kuzey Irak ve Katalan’ın sonu hüsranla biten istiklal çıkışları, Kuzey Suriye’de YPG’yi devleştirme oyunları, Lübnan’da Başbakan Hariri’nin can emniyeti endişesiyle istifa etmesiyle denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. İmparatorluklardan millî devletlere geçen dünya, bu defa eski çağlardaki gibi yeniden şehir devletlerine doğru zorlanmaktadır. Suudi krallığında bir kere taht sallanmıştır. Tedirgin olunmuştur. Dişler ve yumruklar sıkılmıştır. Korkulu rüya başlamıştır. Ankara, hangi senaryoya göre hazırdır? Seneler evvel bir yerde okumuş, fakat o yazıyı -maalesef- bir daha bulamamıştık. İngilizler, işgallerindeki  Arabistan’ı terk ederken Mekke ve Medine’yi 5 Müslüman ülkenin yönetmesine dair bir andlaşma yapılmış. İçlerinde Türkiye de vardır. Ancak daha sonra bizdeki küflü laikçilik, devleti, bu imkândan uzak tutmuş. Araştırılmaya bin kere değer.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.