İslam âleminin perişan hâli!

A -
A +
İsrail, önceki gün Filistinli sivilleri bir kere daha vurdu. İki düzine civarında şehidimiz ve bin civarında da yaralımız mevcut.
Bu insanların suçu neydi; İsrail hükûmeti, onları niye vurdurdu?
Filistin’in “Toprak Günü” diye millî bir günü var. Her millet, millî gününü kutlama hakkına sahip olduğu gibi Filistinliler de millî günlerini kutlama hakkına sahipler. Bundan dolayı, Gazzeli Filistinliler 30 Mart Cuma gününe denk gelen toprak günlerinde sessiz bir yürüyüş yapıyorlardı. Ellerinde sadece Filistin Bayrağı vardı. Bayrak, istiklali, toprak da vatanı hatırlattığı için Tel Aviv, bir kere daha çılgına döndü. Bu çılgınlık ve gözü dönmüşlükle bayraklarının altında sessiz ve vakur şekilde yürüyen insanlara çocuk, kadın, ihtiyar farkı gözetmeden hatta cemaatle namaz kılanları bile istisna etmeden kurşunlarla taradılar.
İsrail, bunu yaptı, dünya, artık bu zulümleri kanıksadığı için sadece seyretti. Gerçi hadise BMGK adlı zavallı kuruma taşındı ama Washington’un İsrail lehine olarak konseyin alacağı laftan ibaret kınama kararını veto edeceğine şüphe yoktur.
Bu dramı, dünya seyretti; fakat bir kişi seyretmedi. Suudi Arabistan, kraliyet veliahdı bin Selman, bu sırada ABD’nin başşehrindeydi. Hayır, adalet, insaf ve vicdanın emrine kulak vererek ABD yönetimini “ya İsrail’i durdurursunuz veya ben gidiyorum!” gibi basit bir tavırla bile ikaz etmedi. Bilakis; bir başka zulme ve vahşete destek verdi. Filistin umurunda bile değil. Hatta Filistin’den ziyade İsrail’e daha yakın. Bu lider heveslisi genç Suudi dedi ki: “Beşar Esad yerinde kalacaktır.” Demek oluyor ki bu kimse Beşar Esad’ın milyonlarca öz vatandaşını katletmesinden, milyonların yerinden-yurdundan olmasından hiç rahatsız değil. Dahası insanlık tarihinin son en büyük ayıbı Doğu Guta’da yaşanan mezalim de onu rahatsız etmemekte! Ne gezer, nerede o vicdan ve yüksek haslet? Eğer, Suudi Arabistan ve BAE gibi sözde Arap bazı Körfez devletleri, Filistin, Irak, Libya, Afrika ülkeleri, Arakan, Suriye ve Doğu Guta’da yaşananlardan zerrece rahatsız olsalardı, batıdan silah ve gayrı menkul almaz, petrol vermez, oralara turist olarak gitmez ve bankalarına tıka basa para yatırmazlardı. Bu gamsız, dertsiz, tasasız adamlar, tam tersine bunları yaparak Müslümanları devrine göre kâh sömüren, kâh öldüren, kâh İslam memleketlerini işgal eden haçlı dünyasını abad etmekteler. Katar, bunu yapmadığı için onu düşman saydılar. Şayet Türkiye, engel olmasaydı ABD ile ortaklaşa Temim bin Hamad’ı devireceklerdi.
Bu SA veliahdının ilk kullanma tarihi başlamıştır. Hıristiyan emperyalist Batı, İngiliz önderliğinde I. Dünya Harbinden sonra kurdurduğu Körfez ve birçok Orta Doğu ülkesinin başına kendi yontup-biçtiği adamlarını; kurucu, kurtarıcı olarak oturttu. Daha doğrusu bu hemen bütün İslam âleminde böyle oldu.
Şimdi SA’ya biçilen rolün miadının dolduğu anlaşılıyor. Veliahd Prensin, büyük şenliklerle SA’nın başına oturacağı günler uzak görünmüyor. Veliahdı kral olarak gördüğünüzde bir şey daha görülmesi mümkün olacağa benziyor:
Kafadaki Arap egelini çıkartıp şapka giymiş olabilir. Sonra bu yiğit eliyle İran’a harp açtırılabilir. Tıpkı Saddam Hüseyn’e de İran’a harp açtırıldığı gibi. Irak-İran harbi, 10 sene sürmüş, Batı’nın silah sanayii tıkır tıkır işlemişti.
Napolyon’un meşhur sözü hep tekrarlandı ama Macron’un dedesinin “para, para, para” derken aynı zamanda ve esasında “para bizim her şeyimizdir!” demek istediği hiç düşünülmedi.
Rusya, Kırım’ı yuttu, bunu Ankara bile kabullendi, Arakan belini nasıl düzeltir bilinmez, Suriye tam bir felaket, Doğu Guta kelimenin tam manasıyla facia yaşamakta, Filistin asırlık bitmez dram. Yemen, Afrika, Libya, Mısır ve daha niceleri huzura hasret, birçok Müslüman Afrika ülkesi fakirlik içinde, Doğu Türkistan, Türkiye hatırına suskun.
Birinci Dünya Harbinden sonra Devlet-i ali Osman’ın tasfiyesiyle İslam âlemi sahipsiz kaldı. Zaten o büyük harp, bu maksatla kurgulanmıştı.
İslam âlemi, bugün bu perişan haldeyken o âlemin bazı mensupları, kanlı gözyaşları dökmekte, bazı mensupları ise Batılı dostlarına yardakçılık edip keyifle nargile içmekte.
İslam âlemi, son kapının önüne gelmiştir:
Ya kurtulacak veya bugünleri de arayacaktır.
Mazlum bir değil, bin değil, milyonlarca. Mazlumlardan birinin olmasa birinin ahı, gadab-ı İlahiye dokunur. İşte o zaman görülür krallık, kurtarıcılık petro-dolar ve sömürgeci ırz düşmanına “ya sahip!” demek neymiş!!!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.