YUNANİSTAN YANLIŞ YOLDA!

A -
A +
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın Afrin Kahramanları’nı ziyaretinde Başkomutanlık elbisesini giymesi, aynı anda üç merkezi birden rahatsız etti. Bunlardan ikisi, Washington yönetimiyle, CHP. Washington yönetimiyle CHP birbirine benzemektedir. Washington, nasıl ki hariciye, Pentagon, CIA, Beyaz Saray diye dört parçaya ayrılmış ve her kafadan bir ses gelmekteyse, CHP de Başkanlık ve diğerleri şeklinde birçok parça.  Her kafadan bir sesin geldiği yerde fikrî tutarlık yoktur. Sağlıklı karar verilemez. Verilen kararların arkasında durulamaz. CHP ve Washington varsın rahatsız olsunlar, üzerinde durmaya değmez. Yunanistan’ın rahatsızlığı ise konuşulmalıdır. Bu ülke, Türk Ordusu’nun Başkomutanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın askerî elbise giymesini hangi gerekçe, hangi akıl ve hangi mantıkla kendisine karşı bir tavır sayar? Başkomutan, bunu Gökçeada yahut İzmir  veya KKTC’de  yapsaydı rahatsızlıkları belki  anlaşılabilirdi. Tebrikleşme ve kıyafet değişikliği Afrin’de bile değil, Hatay’ın Suriye hududunda oldu. Yunanistan’ın ne korkusu ve ne de endişesi yerindedir. İbn Haldun’un “coğrafya kaderdir” tesbiti yalnızca bizimle Rusya ve İran için doğru değildir. Her komşu devlet ve Türkiye ile her komşusu için de doğrudur. Birkaç kere tekrarladığımız bir hükmü, bir kere daha dile getirmek isteriz. Bizim, 1- Araplar, Boşnaklar gibi İslam dininden olanlarla dindaşlığımız. 2- Türk ırkından olanlarla soydaşlığımız. 3- Rum, Ermeni, Bulgar, Gürcü, Yahudi  gibi değişik ırk ve dinden olanlarla da kültürdaşlığımız var. Dindaş ve Kültürdaşlarımızla  aynı coğrafyada, aynı bayrağın gölgesinde ve aynı Devlet-i aliyye çatısı altında  uzun asırlar boyu birlikte yaşadık. Bu uzun asırların hikmeti adalettir.  Rumlarla  müşterek hayatımız, tam 5 asır sürdü. Bu 5 asırda bu iki millet büyük kaynaşma yaşamıştır. Çok kültürlülük yeni keşfediliyor. Hâlbuki Osmanlı, bunu samimi bir şekilde tatbik etti. Diğer din ve ırk mensupları gibi Rumlar da bu  zaman içinde huzurlu bir hayat yaşadılar. Fakat sonunda Masonlar, 1798  Fransız İhtilaliyle dünyaya ırkçılık fikrini ihraç edince Batı güdümlü Rumlar, Yunanistan diye 1829’da ana gövdeden koptular. Aynı Batı, 15 Mayıs 1919’da  da İngilizler eliyle Yunanlıları Anadolu’ya çıkarttı. Türk-Yunan münasebetleri, 15 Mayıs 1919-17 Ağustos 1999 arası tam 80 sene boyunca hep kötü gitti. Bu kötü gidiş, 1955’in 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs ve Kardak’la katmerlendi. Haftada en az bir kere şu haberleri dinlerdik: “Türk ve Yunan jetleri, Ege’de it dalaşı yaptılar!!!” Duyan da sanırdı ki bu jetler, bu iki milletin kendi yerli imalatıdır. Amerika’dan borçla silah alıp karşılıklı dalaşmak gibi sorgulanması icap eden bir seyir yaşanırdı.  Bitmeyen düşmanlığı, üyelikten ihraç edilmiş olan Yunanistan’ın 12 Eylül 1980 Cuntasının tekrar NATO’ya kabulüne izin vermesi bile iyileştirememişti. İki komşunun aralarının düzelmesi elîm bir hadise sebebiyledir. Takvimler, 17 Ağustos 1999’u, saatler 03’ü gösterdiğinde bütün Marmara Bölgesi uzun, upuzun, bitmek bilmez bir  45 saniye süreyle sallandı. Sabahında şehirler yerle birdi, ölü sayısı on binlerle ifade ediliyordu. O acı günümüzde imdadımıza ilk koşan Yunanistan oldu. Biz vefalı milletiz. Komşumuzun bu iyiliğini unutmadık. Ondan sonra arada bir bazı küçük sürtüşmeler olsa çok şey güzele gitti. Biz dururken Yunanistan’ın, hatta  biz dururken Kıbrıs Rum tarafının AB’ye alınmasını bile sineye çektik. Yunanistan’la yaşanan çok üzüntüleri unutmak istiyorduk. Kardak, 12 Ada vs. tarihin seyrine bırakılıyordu. Kaderin mecbur ettiği uzun asırlar birlikte yaşama ve sonrasında da komşu olma mecburiyetlerine binaen hem Ankara ve hem de Atina  memnuniyet verici kararlara imza atıyorlardı.  Ankara, Rum vakıflarının mallarını iade ediyor, Atina kısmi bile olsa Garbi Trakya  Müslüman Türk unsura insânî haklarını tanıyordu. 7 yıl evvel başlayan Suriye olayları, işte bunların üzerine geldi. Suriye’de neye ve nereye varıldığı ortada. Sonunda Türkiye BM hukukunun ve 1926 tarihli Ankara Andlaşması’nın verdiği hakla Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtını yaptı. Harekâtın devam edeceğini de defalarca ilân etti. Bu süreçte bir Cumhurbaşkanı, kendi askerini kendi anayasasının  tanıdığı hakla askerî kıyafet giyerek ziyaret etmesinin Yunanistan için zarar verici veya korkutucu tarafı nedir? Aksine biz, Afrin’de çarpışırken, Yunanlılar, 15/16 Temmuz 2016’da FETÖ’cü hainlere kucak açmaları yetmezmiş gibi Kardak’ı kurcaladılar,  Ege’de it dalaşına heveslendiler. Şunu göremiyorlar. 15 Temmuz darbe teşebbüsünde en zararlı çıkan devlet belki de Yunanistan’dır. Batı, onları kendilerine iltica eden FETÖ askerlerini elde tutmaya mecbur bıraktı. Hadise daha da kızışsın diye iki Yunan askeri hududumuzdan geçti. Bugün de Türkiye düşmanı terör örgütlerini besliyorlar. Sn. Aleksis Çipras’tan ümitliydik. En azından Yorgo  Papandreu kadar olsun iş bilir olacağını bekliyorduk. Zira ateist olması, teslis’i red anlamına geldiğinden bu bir zekâ pırıltısıydı. Ne var ki  Çipras yönetimi, giderek 15 Mayıs 1919’da kendilerini maşa olarak  kullananların  boyunduruğuna girmekte. Atina’nın  basiretsiz Erivan idarecilerini değil, Tiflis’i örnek almasını tavsiye ederiz. Gürcistan, Ermenistan ve Yunanistan’ın aksine Ankara ile iyi geçinerek bölge kalkınmasından nasiplenmekte. Rusya bile, yıllık kalkınması 7,4 olan bir yükselen yıldızla,   ortak nükleer santral kurarken,  5 asırlık müşterek mazi ve  kültürdaşlığa sahip olduğumuz  bu komşumuzun sudan bahanelerle ihtilaf çıkartması akla ziyan davranışlardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.