CHP DEMEK!..

A -
A +
Süleyman Demirel’in, siyasi hayatı, ilk defa Başbakan olduğu 1965’ten 12 Eylül 1980’e kadarki dönem ve 1980’den 2015’te vefat edinceye kadarki dönem olmak üzere ikiye ayrılır:
Birinci dönemde zaman zaman Başbakan ve zaman zaman da ana muhalefet lideridir. Bu döneminde bir muhtıra ve bir darbe yaşamıştır.
İkinci döneminde ise muhalefet liderliği, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı vardır.
1965-1980 Döneminde AP/Adalet Partisi’nin genel başkanıdır. O günün yasaları, her ne kadar  izin vermese de bu parti, halkın kalbinde DP/Demokrat Parti’nin devamı, Süleyman Demirel de DP’nin reis-i umumisi Başvekil  Menderes’in hayr’ül halefidir.
Muhafazakâr kitle, aşkla sevdiği Adnan Menderes’in idam edilmesinden sonra hâliyle Süleyman Demirel’i desteklemiştir. Halk, imânı ve çektikleri itibariyle buna mecburdur. Bu kitlenin doğrudan kendisi veya aile büyükleri, Tek Parti Zihniyeti’nden, işgal idarelerinin yapmayacağı denli zulüm görmüştür. Bundan dolayı, CHP’nin işbaşına gelmesi en büyük korkusudur. Korkusunun devam etmesinde de haklıdır zira aynı CHP, 27 Mayıs’ın yönetmen koltuğunda oturan rejisör de olmuştur.  
Süleyman Demirel, iki darbeye muhatap olarak Başbakanlıktan düşürülmesine rağmen 12 Eylül’le girdiği Zincirbozan Cezaevi’nden çıktıktan sonra Türkçesi dâhil her şeyiyle değişmiş, âdeta Stockholm Sendromu’na yakalanmıştı.
Bunun en çarpıcı vaziyeti 28 Şubat Post Modern Cinayetinde yaşandı. Dünün “Nurlu Demirel”i 9. Cumhurbaşkanı, gözünü kırpmadan 28 Şubat’a yol vererek Cuntacı eşkıyanın yanında yer aldı. Böylece  32 yıl boyunca kendisini yalnız bırakmayan muhafazakâr kitleye kötülük yapmış olmakla kalmıyor, aynı zamanda Teknik Üniversite’den mektep arkadaşı Refahyol Hükûmetinin Başbakanı Necmettin Erbakan’la darbeden sonra AP’nin devamı olarak kendisinin kurduğu DYP/Doğru Yol Partisi ile kendi yerine getirdiği Başbakan Yardımcı Tansu Çiller’e de vefasızlık yapıyordu…
Cumhur İttifakı, iyi başlamış, kötü bitirmiş veya iyi başlamış ve fakat oya ihtiyaç bırakmayan  Çankaya’ya çıktıktan sonra aslına rücu etmiş Süleyman Demirel’in 1965-1980, bilhassa 1970-1980 aralığında İsmet İnönü ve Bülent Ecevit CHP’lerine karşı miting meydanlarında yaptığı konuşmaları mutlaka bularak ekranlara taşımalı, yaymalı ve internete yüklemelidir. İslâmköylü Süleyman Demirel’in bu aralıktaki Tek Parti Zihniyeti’ne, CHP’ye karşı yaptığı konuşmalar, ortaya koyduğu muhalefet müthiştir. Bu dediğimiz yapılırsa  o günleri bilmeyen, Tek Parti Zihniyetinden haberdar olmayan, CHP’yi herhangi bir siyasi parti zanneden yeni nesillere ibretlik dersler verilmiş olur. Neticede  bu konuşmalar, “darbecilerin kardeşliği”nde buluşanlardan birinin söz ve tesbitleridir.
Hatta yalnızca Süleyman Demirel’in CHP’nin sicil ve sabıkasını ortaya döktüğü mitingleri değil, Ülkücü Gençliğin o yıllarda CHP aleyhinde yaptığı  yürüyüşler de bulunup paylaşılmalıdır!
Demirel, o mitinglerde yıllar boyunca hep “CHP demek garne demektir, guyruk demektir, yokluk demektir!!” diye haykırırdı.
Ülkücü Gençlik de kendisini Marksist-Leninistlere hedef gösteren CHP aleyhine 10 yıl boyunca yürüdü ve binler, bir ağızdan “zam, zulüm, işkence işte CHP!!!” diye yürekleri titretti.  
Süleyman Demirel’in kürsülerde  “CHP demek garne demektir, guyruk demektir, yokluk demektir!’’ diye bu partiyi tasvir ve tarif ettiği zamanlarda biz, Hukuk Fakültesinde talebeydik. Ana-baba, konu-komşu yaşlılardan jandarma, dipçiği, tahsildar zulmü, ilaçsız, ekmeksiz, kömürsüz, ayakkabısız, üst-başsız günlerle saklanarak gizlenerek Kur’ân-ı kerim  öğrenme ıstıraplarını ve daha neleri çok dinlemiştik. Onlar bir gerçekti. Ancak bize göre bunlar mazide kalmıştı. AP Genel Başkanının oy için mübalağa yaptığını sanıyorduk. Bu devirde böyle şeylerin olması mümkün müydü?
Mümkün oldu!!..
Hayat, böyle zanneden milyonlara ne kadar yanıldığını çok acı  şekilde gösterdi!
Bülent Ecevit, İsmet İnönü’yü devirdikten sonra “Karaoğlan” diye efsane olmuştu. Bu rüzgârla Başbakan olarak işbaşına geldiği 1974, 1977, 1978, 1979 tarihli CHP hükûmetleri döneminde millet, tekrar  1940’ların yokluklarını yaşadı, TRT, Millî Eğitim ve Adalet gibi bakanlıklar ideolojik kadrolaşmalara sahne oldu, sokaklarda milliyetçi gençler kurşunlara hedef  yapıldı. İlacın, ampulün, benzinin, çocuk mamasının, margarin yağının bile bulunmadığı, elektriğin sık ve uzun kesildiği, suların akmadığı, hazinenin tamtakır olduğu kıtlık yılları yaşandı.
Aynı Ecevit, DSP/Demokratik Sol Parti’yi kurduktan sonra da Mesut Yılmaz’ın Başbakan yardımcısı olarak veya doğrudan kendisi Başbakan olduğunda 28 Şubat sürecinin Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz’la birlikte siyaset ayağını teşkil etti. Tek Parti Zihniyeti, sadece 27 Mayıs cinayetinin değil, 28 Şubat fecaatinin yönetmen koltuğunda da yer almıştır.
Cumhur İttifakı ve/veya AK Parti, Adnan Menderes’ten başlayarak Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Necmettin Erbakan’la gençliğin CHP’ye dair miting ve konuşmaları üzerinde sıkı bir arşiv taraması yapabilir.
Ortaya muazzam miktarda malzeme çıkacaktır.
CHP ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği CHP ve ne de Muharrem İnce’nin anlattığı CHP’dir. CHP aynı CHP’dir. Değişmez, ideolojik katılığından taviz vermez. Tecrübesi çok pahalıdır.  Bülent Ecevit ve  Kemal Kılıçdaroğlu  “Yeni CHP” diye iki teşebbüste bulunmuşsa da  ikisi de bozgunla bitmiştir. Diğer taraftan, kişi arkadaşı gibidir. Tek Parti şemsiyesi altında toplananlar aynı Tek Parti Zihniyetini paylaşıyorlar demektir. Öyle olduğu için biri Kanal İstanbul’a muhalefet ederken diğeri Çanakkale Şehidler Köprüsü’ne muhalefet etmekte, CHP eski Türkiye’ye dönmeyi vadederken diğeri onu yalnız bırakmamaktadır.  
CHP ve Tek Parti Zihniyeti, bugünkü seçmene çok iyi anlatılmalıdır.
Bakınız Başvekil Menderes ne diyor:
-Halk Partililer aslında kötü insanlar değildir!.. Fakat; hayal etmesini bilmezler!..
Hayal etmesini bilmeyen, Vatan Caddesi’ni, Boğaz Köprüsü’nü, Kanal İstanbul’u, mülteci kabulündeki merhameti, İHA’yı, Atak’ı, yerli otomobili, Fırat Kalkanını, Zeytin Dalını,  Cumhurbaşkanlığı Sistemini, 2023’ü, 2071’i kavrayamaz.
Hayal edemeyen üretemez.
Hayali olmayan, ne fikir imal edebilir, ne eser inşa edebilir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.