Kim haklı

A -
A +

Bu soru yanlış...ama buna rağmen kaç gündür "kim haklı?" sorusuyla karşılaşıyoruz. "Kim haklı?" deniyor, buna dayanarak da anketler yapılıyor. Bu soru ve bu anketler sonucu ortaya iki renk çıkmakta... Ak ve kara. Gri yok, ara renkler, geçişler yok. Sadece iki zıtlık var. Mantık şudur: "Benim cumhurbaşkanım, senin başbakanını döver!". Veya tersi iddia. Herhalde çocukluğunda "benim babam, senin babanı döver" sızlanma veya övünmesini yaşamış bir toplum mensuplarının yetişkin zamanlardaki gariplikleri. Garip ama gerçek. Gerçek olan şu. Çabuk kamplaşma alışkanlığı. Doğu milletlerindeki kavmi asabiyetin tezahürü. Aşiret, boy beyliklerde, millet halini almamış dönemde sürekli olarak övünme görülür. Kan davalarının kökünde dahi bunu bulmak mümkün. Bir münakaşada, münazarada mutlak haklılık ve mutlak haksızlık olamaz. Başbakana kitap fırlatmanın haklılığı olamaz. Onun gibi Cumhurbaşkanına "nankör" demenin de. "Seni biz oraya getirdik" demenin de. Başbakanın beğenmediği bir hareket üzerine "bu bana nasıl yapılır? Nefsaniyetine kapılarak bütün memleketi yerle bir etmesinin de... Kim haklı? Herkes tuttuğu tarafı haklı gösterme peşinde. Adamını değil haklı olanı tutmak lazım. Haklı, kime ve neye göre haklı? Neye göre haklı sualine cevap verilemez. Bir usule riayet edilmemiş. Onun için usul kıymetli. Usulün, metodolojinin, erkânın olmadığı yerde kargaşa ve haliyle kavga vardır. Kim haklı? Bu sualin neticesinde bir taraf kazanır, haklı olan yani. Bir de kaybeden vardır. Burada kazanan kim meçhul. Umumi efkâra bakılırsa Cumhurbaşkanı. Halk kaybettikten sonra. İktisadi buhranlarla felç olmuş bir piyasa bu kavga ile ölüm döşeğine düşmüşken kimin kazandığı hiç önemli değil. Üstelik kayıp sadece mali de değil. İtibar da beş paralık oldu. Kasımdan bu tarafa her gün biraz daha fakirleşen vatandaş şimdi iyiden iyiye zorda. Onun yaşadığı zorluk ancak harp yılları şartları ile kıyas edilebilir. "Kim haklı?" diye sormak veya "ben haklıydım!" demek çocukça bir hal olur. Kimse haklı değil. Kim kaybetti peki? Kavga edenler değil... Millet kaybetti. Başbakan, Cumhurbaşkanının kendisinden özür dilemesini istiyor. Yanlış. İkisi de Avrupa Birliğinden özür dilemeli. Onlara dönmeli ve şöyle demeliler "afedersiniz, biz bu kafayla aranıza girmeye layık değiliz, bunu bir kere daha anladık. Sizi bu güne kadar meşgul ettiğimiz için özür dileriz." Ekmek parasına muhtaç bir millet. Her gün eriyen Türk parası. Tıkanmış yollar. Ve kavga eden yöneticiler... Bir karanlık zaman. Yine de ümidsiz olmamalı. Her gecenin bir sabahı vardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.