Sen, bütün sülaleden ayrı kalmak nedir bilir misin?

A -
A +
"Senin hasretin bu Makbule’nin hasretinin yanında devede kulak kızım. Gerçi burada doğmuş ama..."  
Hale’nin geldiği gün verandada gördüğü oğlan girdi içeri: - Anneanne para ver, mantar tabancası alacağım. - Ne tabancası? Nerede? - Bakkalda var. - Oğlum burnumuzu ne tarafa çevirsek tabanca zaten, başka hevesin yok mu senin? - Peki. Lokum alayım o zaman. Perihan elini entarisinin yakasından göğsüne doğru soktu. - Torun olunca akan sular duruyor, diye gülümsedi Hale’ye. Çocuk aldığı bozuk para ile dışarı koşarken, komşu kadın Perihan hayat hikâyesine geri döndü: - Bir kızım oldu. Onu da verdik şükür. Hasankale’de öğretmen kocası. Yani oraya yeni tayin oldu, taşınmakla uğraşıyorlar. Çocuğu bırakıp gittiler. Ben de iki koyun, iki evlek bostan uğraşıp duruyorum. Makbule odunluğa gitmek üzere çıkınca Perihan: - Bu ev de bizim, hepsi rahmetli babamdan kalma, küçük bir kiraya oturuyorlar, dedi. (Sanki Hale o evin mensubu değilmiş gibi konuştuğunu fark edince, konuyu değiştirdi.) Bu Makbule çok iyi bir kadındır. Gerçek adı Maria’ymış… Malakan… Annesi mübadelede burada kalmış. Bu da köylerinde duvar yapan bu Nahit Usta ile evlenmiş. Ben hiç tanımadım ama annesi öldü sonra. Sülalesi Rusya’da yani… Annesi Müslüman olmamış ama bu evlenince İslamiyet’i seçip Makbule adını almış. Sohbetin başından beri tepkisiz dinleyen Hale kıpırdadı: - Kimsesi yok mu Türkiye’de? - Yok. Babası değirmenciymiş, burada ölmüş. İki ağabeyi, amcaları yani bütün sülalesi gitmiş. Köyünün ismini de biliyordum, unuttum bak. Perihan, bu unutkanlık sebebiyle cezalandırmak ister gibi kafasına vurdu. Makbule içeri girdi. - Kız senin köyünün adı neydi? - Hangi köyüm? - Babanın değirmeni vardı hani? - Kiziroğlu. Cilavuz’a bağlı. - Hah, Kiziroğlu. Allah ala aklımı, türküsü de vardı bak, nasıl unutmuşum. Hale, Perihan’ın boşalan bardağına çay koydu. - Senin hasretin bu Makbule’nin hasretinin yanında devede kulak kızım. Gerçi burada doğmuş ama bütün sülaleden ayrı kalmak nedir bilir misin? “Ben de bütün sülalemden ayrı kaldım” demedi Hale. - Patates ye, dedi Makbule’nin soba fırınında pişirdiği patateslerin bulunduğu tabağı biraz daha önüne sürerek.                 ***
- Sevda dediğin nedir ki, dedi Makbule, kısa sürede söner ateşi, kalırsın çilenle baş başa. Birden Hale hüngür hüngür ağlayınca Makbule leğendeki çamaşırı bırakıp Hale’nin yanına geldi, oturdu, yüzüne eğildi: - Ne oldu? Seni kırmak için söylemedim. - Yok, kendi derdimde değilim. İkiz bacım evleniyor bugün. Okulların kapanmasının haftasında düğünü olacaktı. - E, ne güzel. Sevinsene işte. - Ben mi sevineyim? Bu hâlimle... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.