Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum abla!

A -
A +
Sanki çocuk anlayacakmış gibi ya da en azından çocuğuna saygı için sesini alçalttı Makbule...
 
 
Nilüfer’in arabasını dışarı çıkarmışlardı. Çocuk huzurla uyuyor, arada bir suratına konan sinekler yüzünden kafasını sallayarak uyanıp iki kadına bakıyordu tebessümle…
Nilüfer’in gözlerine kadar uzamış saçlarını şefkatle iki yana ayırdı Hale.
-Sana bir şey söyleyeceğim, dedi Makbule. Ama bana söz ver, üzülmeyeceksin.
-Abla üzülmemek için nasıl söz verilir? Ama sen söyle yine de… Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Lütfen söyle.
Sanki çocuk anlayacakmış gibi ya da en azından çocuğuna saygı için sesini alçalttı Makbule:
-Bu çocuğun böyle olmasının sebebi Nahit…
-Nasıl? Niye?
Makbule yıllar önce Nilüfer’i doktora götürdüklerinde öğrenmişti. Çocuğun engelli olduğunu ve bir daha çocuklarının olmayacağını anlatmıştı doktor.
-Tohumu eksikmiş, dedi kendi dilince Makbule.
Hale’nin yaşadığı ilk duygu kesinlikle üzüntü değildi. Hatta… Evet, adını koyamadığı bir şey… Sevinç belki… Yüzü aydınlandı. Tekrar Nilüfer’in saçlarına dokundu.
-Neyse, gel şu sandığı düzenleyelim, dedi Makbule.
Hale’nin odasındaki büyük ahşap sandığın başına gittiler. Makbule’nin kıyafetlerini, çeyizlerini çıkardılar. Kendi odasına götürecekti Makbule. Sandığın dibinde, mavi kadife bir kese içinde üç tane altın vardı.
-Annemin hediyesi, dedi Makbule. Bunlar sandıkta kalsın, burası daha emniyetli.
Bu güven sözü karşısında Hale, babası ile Pala Yakup’un, biri damın üstünde biri aşağıda, bir hızarın iki ucundan tutup ite çeke kalastan tahta çıkarmaları gibi, kuması Makbule ile bu evliliği yontabileceğini düşündü bir an.
              ***
Aradan uzun zaman geçmiş, herkes kendi konumuna alışmıştı.
Nahit, eskiden bir dönem muvakkat (geçici) işçi olarak çalıştığı TCDD’ye (demiryolları), askerî yönetimin birçok işçiyi siyasi sebeplerle çıkarması sonrasında bu kez kadrolu olarak girmişti.
Kars’ın büyük tren istasyonu kompleksi içinde tek katlı bir işçi evi vardı. Orada toplanır, işin durumuna göre bazen günübirlik bazen gün aşırı giderlerdi hat boyu...
Resmî adı “drezin” olan ama işçilerin “vagonet” dedikleri, raylar üzerinde giden dört tekerli özel araca biner, kâh doğuya, kâh batıya gidip, kendi mücavir sahalarına giren bölgenin raylarını, kırık taşlarını, traverslerini kontrol ve tamir ederlerdi.
             ***
Makbule bir süredir hastaydı. Kocası, -ev sahibi Perihan’ın da ısrarıyla-  bir kere doktora götürmüş, bir sürü ilaçla geri dönmüşlerdi.
Hale ise artık hayattan ve huzurdan ümidini kesmiş, sessizce ömür tüketiyor, hem Nahit’e, hem Makbule’ye, hem Nilüfer’e hizmet ediyordu itirazsız... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.