Yorgun bir yolcu dikkatli adımlarla vagondan indi

A -
A +
Paltolu, yaşlı, kısa boylu kadın başında atkısı, kolunda çantası, ağır adımlarla tek katlı binaya yaklaştı...
 
Kars’ın gönye ile çizilmiş gibi birbirine benzer düzgün caddelerinden geçerken, bunca yıl şehirde yaşayıp da bu caddeleri hiç görmemiş olduğunu hatırladı Hale. Nahit bir yılbaşı gecesi lokantaya götürmüştü iki karısını. Eve en yakın caddedeki bir kenar mahalle lokantasıydı ama Hale yine de çok farklı hissetmişti o yemeği. Yıllar önce babasının Halime ile birlikte onlara Sarıkamış’ta tren saatini beklerken istasyona yakın bir restoranda dolma yedirmesini hatırlamıştı.
“Ne yersiniz?” diye sormuştu İdris.
Halime cevap vermemiş, Hale, garsonun saydığı yemeklerden tanıdığı ve aklında tuttuğunu söylemişti:
“Dolma.”
Hepsi dolma yemişti.
               ***
Hale, caddenin sağında, hemen önünden geçtikleri giyim mağazasının vitrininde uzun saçlı bir delikanlının, elindeki kırmızı renkli püskülle bir mankenin suratının tozunu aldığını gördü.
Vitrin mankenlerini ilk kez Halime ile birlikte çocukken Sarıkamış’ta gördüklerini hatırlayınca kalbine iğne battı sanki.
               ***
Hale, Nahit’in taze mezarını gördüğünde buruldu; ama yanındaki eski mezarda Makbule’yi görünce ağladı. Nahit’i değil de Makbule’yi ziyarete gelmiş gibi, sırtını kocasına döndü, eski kumasının mezarının kenarına oturup kollarını açtı, dua etti, ellerini yüzüne sürdü. Perihan ile Nurettin’in duyacağı şekilde, “Sana söz veriyorum abla, kızın bana emanet” dedi ayrılırken titreyen dudaklarıyla…
               ***
Nurettin, bir başka şey daha yaptı Hale için. Makbule’nin ölümünden sonra Nahit’le “resmen” evlenmiş olan Hale’ye dul aylığı bağlanması için koşturdu. Gerekli evraklar toparlandı. Kanun en az 900 iş günü prim ödemesini öngörüyordu ve Nahit’in bu süresi 901 gün çıktı. Yani sadece 1 gün farkla dul maaşına kavuşmuştu Hale...
               ***
Yorgun posta treni Kars garında sarsılarak durduğunda, ondan daha yorgun bir yolcu dikkatli adımlarla vagon merdivenlerinden taş zemine indi.
Sağına soluna bakındı. Büyük istasyonun çift kanatlı kapısına yöneldi. Çok yüksek tavanlı salonda, bir pencerenin özel bilet satış bölmesine yaklaştı. Görevli içeride gazete okuyordu.
-Evladım, bir şey soracaktım.
-Bugün başka tren yok anne.
-Yok, onu değil; işçilerin durduğu yer nerede?
Adam gazeteyi bırakıp ayağa kalktı. Kolunu özel bölmeden çıkararak sağa büktü, hafiften salladı:
-Dışarı çıkıyorsun. Sağa dönüyorsun. Bi otuz kırk metre gidiyorsun. Tuvaletleri geçtikten sonra tek katlı bir bina var, orası.
Paltolu, yaşlı, kısa boylu kadın başında atkısı, kolunda çantası, ağır adımlarla tek katlı binaya yaklaştı. “İşçi evi” yazan tabelayı görünce rahatladı, içeri girdi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.