AYLA’NIN DRAMI

A -
A +
AYLA’NIN DRAMI"Gerçekle karşılaşınca duvara tosladım!"
 
O evden son çıkışımda, gözyaşlarım sebebiyle merdivenleri seçemediğimi hatırlıyorum.
 
Annem Aydan İstanbul’da bir PTT memuresiydi. Babam Latif ise mimar… Ben Ayla, on dört yaşındaydım. Öğrenciydim… Sekizinci sınıftaydım… Saçlarım doğuştan sarı, lüle lüleydi… Mavi gözlüydüm…
Gerçekten Allah vergisi, güzel bir çocuktum. Öyle ki, bir gün bir toplu yemekte, babamın arkadaşı Ercan Abi, “Nicole Kidman’ın küçük versiyonu bu kızı şampuan reklamına çıkarmak lazım” demişti.
Hatta iş ciddiye binmiş, Ercan Abi bir reklam yönetmeni olan arkadaşıyla konuşmuştu. Babam şiddetle reddedince mesele kapanmıştı.
Üsküdar Fıstıkağacı’nda deniz manzaralı, teraslı harika bir evimiz vardı.
Çok mutluyduk.
Bir akşam babam eve gelmedi ve hayatım değişti.
           ***
İki büyük sevgi vardı başlarda. Birbirine âşık annem ile babam. Hep öyle gidecek sanmıştım.
Gerçekle karşılaşınca duvara tosladım.
Aslında puslu ortamı algılamam için epey zaman gerekti. Varlık sebebim, annem ile babamın ilişkilerinde karmaşık bir şeyler oluyordu bir süredir.
Ve bir gün babam akşam değil, sabah eve geldi ve beni odamdan çağırdı salona:
- Kızım bak, biz ayrılıyoruz. Ama hayır, senden değil! Seninle yine hep birlikte olacağız.
- Nasıl olacak bu?
Soruyu babama sormuştum ama aslında yemek masasında oturan, sırtı bana yarı dönük, başı önünde, yüzünü saklamaya çalışan annemden yardım dilenmiştim.
- Yani hem beni, hem anneni görebileceksin istediğin zaman… Kimde istersen onda kalacaksın. İki ayrı evde iki ayrı odan olacak. Sen koca bir kız oldun artık. Güçlüsün.
Hayır. Artık güçlü olmak istemiyordum. Güçlü göründükçe ağır yükleri üstlenmek zorundasın; ayakta kalmak zorundasın; üzülmemek zorundasın. Güçlülere kimse yardım etmiyor. Zayıf olmak istiyorum! Zayıf olmak, onların merhametini kazanmak, yardım edilmek istiyorum. Acınmak istiyorum ben!
- Hadi, yapma Aylacığım. Kaldır kafanı. Detayları konuşalım.
Detayların hiç önemi yoktu o an... Bir ev benim üstüme yıkılıyordu. Taşlarıyla, tuğlalarıyla, betonlarıyla, tavanıyla, çatısıyla, içindekileriyle…
Enkaz altında kalmıştım.
On dört yaşındaydım.
           ***
Annesi ile babası ayrılmış çocuk hayal kırıklıklarıyla büyütüyordu ruhunu.
Ben ne olacaktım?
Daha çok babadan nefret ediyordum o günler. Şok kararı o söylediği için mi, bilmiyorum.
Son zamanlarda yaptıkları gibi yine kavga edip yan yana mı olsaydılar?
Göğsümde bir katılık, gırtlağımda lokmamı yutamamış gibi sert bir düğüm, susuyordum.
O evden son çıkışımda, gözyaşlarım sebebiyle merdivenleri seçemediğimi hatırlıyorum.
Küçük bedenim ve kırılgan ruhumla, koskoca, vahşi bir dünyanın ortasında kalakalmıştım. 
            ***
Sanki hiç o evde yaşamamış; sanki o evde hiç sevilmemiş, sanki geciktiği gecelerde babamı beklememiş, öpücükleriyle mutlu olmamıştım; gittiğim gün yüreğimde hissettiğim dayanılmaz boşluğun acısından kıvranmamışım gibi, onu, unutmanın derin çukuruna gömecektim.
Babasız ve korumasızdım artık.
Annemle yaşayacaktım; baba artık eskisi gibi göremeyecekti beni. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.