Kardeşinin mektubunu tekrar tekrar okurdu...

A -
A +
Abla, Halil’in onu üzmemek için yalanlar uydurduğu mektubu aylarca göğsünde sakladı!..
 
Zehra, hiç ara vermeden mektubu okumaya devam ediyordu:
"Ablacığım, akşam ağabeyim geldi, eve götürmeye… ‘Agam çağırıyor’ dedi. İlk defa Agama karşı geldim, gitmedim. ‘Hala da üzgün’ dedi, gitmedim. Ağladı gitmedim. Ağabeyimin o ağlamasını hatırladıkça çok üzülüyorum abla.
Süleyman Dayı sağ olsun, ertesi gün beni kamyonuna bindirdi. Kamyonun arkasında Şakir abi ve bir iki köylü ile yola çıktık. Yollardan insanları ala ala Şenkaya’ya geldik.
Süleyman Dayı ve Şakir Abi beni garaja götürdü. Süleyman Dayı biletimi aldı, beş lira verdi, beni otobüse bindirdi. Yollarda uyudum, uyandım hep otobüsteyim. Kaç saat sürdü bilmiyorum. Yolda Şenkaya’dan büyük şehirlerden geçtik.
Süleyman Dayı demişti ki, ‘Safranbolu’da ineceksin unutma. Ruhi Öğretmenin köçünü ben götürmüştüm. Safranbolu diye bir yere tayin olmuştu. Okulunun ismini unuttum. Cadde kenarında bir eve taşınmıştı. Gidince okullara sorarsın. Ruhi Sezel, bu ismi unutma. Hatta dur sana yazayım.’
Safranbolu’da indim. Sabah vaktiydi. Bir okula gittim, sordum. Adam beni kolumdan tuttu bir kadına götürdü. ‘Hocam bu çocuk birini arıyor.’
Ruhi Sezel’i sordum. O kadın öğretmen “Müdür yardımcısı” dedi. Çok sevindim. ‘Ama burada değil. Karabük’te. Orada İlçe Millî Eğitim’e gideceksin. Müdür yardımcısı.’
Korktum. Hiçbir şey anlamadım. Karabük neresidir, Millî Eğitim nedir bilmiyordum. Sabah indiğim garaja gittim. Açlıktan ölüyordum ama cebimdeki beş lirayı harcamaya korkuyordum. Bizim gagalaya benzeyen ortası delik ekmek aldım, simitmiş. Gece olunca garajın dış tarafında bir kamyonun arkasına tırmandım, içinde yattım.
Sabah gürültüyle üstüme düşen bir kürekle korkarak uyandım.
Ayağa kalktım; aşağıdan küreği kamyonun karoserine atan bir adam beni görünce irkildi, şaşırdı. 'Ne işin var senin orada?!' diye bağırdı.
Aşağı atladım, 'Yatacak yerim yoktu abi' dedim.
'İn misin, cin misin oğlum, nerelisin, ne işin var buralarda, yatacak yerin niye yok, nereden gelip nereye gidersin?' diye bir sürü soru sordu.
Kısaca hikâyemi anlattım. Enseme yalancı bir şamar attı, 'Ülen garip kuşun yuvasını Allah yapıyormuş hakikaten. Karabük’te fabrika inşaatında çalışıyorum, atla hadi' dedi.
O kamyon şoförüne duacıyım abla. Vanlıymış. Karabük’e geldik. Millî Eğitimi tarif etti, şehrin içinde bıraktı.
O gün Ruhi Öğretmeni buldum, odasına gittim.
Sonra bana bir iş buldu. Şimdi çalışıyorum. İyiyim. Para biriktiriyorum, hem abimi buraya aldıracağım, hem de sana saat alacağım. Senin bir gün Hala tandırbaşında cimerken kolundan çıkardığı saatini hevesle koluna takıp çıkarman aklımda kalmış.
Şimdilik bu kadar. Fotoğraf çektirebilirsem bir dahaki sefere onu da gönderirim. Ellerinden öperim. Eniştemin de ellerinden öperim.
Talihsiz kardeşin Halil.”
Abla, Halil’in onu üzmemek için yalanlar uydurduğu bu mektubu aylarca göğsünde sakladı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.