Mezarlığa doğru giderken Nene’nin evine baktı...

A -
A +
 
 
Zehra’nın görkemli acı çelengi içinde küçük bir burukluk dikeni olarak yerini aldı Nene.
 
Âdem, acılı karısını köyde birileri teselli eder düşüncesiyle mezarlığın yanından değil de üstten köye girmek için, biçilmiş tarlalara sürdü atını… Zehra uysal bir çocuk gibi kocasını takip etti atıyla.
Evin önünde durdular. Âdem karısının attan inmesine yardımcı olduktan sonra, iki atı gemlerinden tutup çayıra doğru çekiştirdi.
Zehra, dört sene önce babasının iki bisküvi arası lokum verdiği sedire oturdu. Yine o akşam annesinin sekisinde yaptığı gibi hafif hareketlerle ileri geri sallanırken ağlıyordu.
Hatırlayamadığı bir köylü kadın gelip, “Allah sabır versin kızım” dedi. “Dün gömdüler.”
Zehra ağlamasına ara vermeden çok merak ettiği bu bilgilere de kulak kabartıyordu.
“İçeri geç istersen kızım. Kimse yok. Halan dün akşam bohçasını alıp cenderme cemsesiyle Şenkaya’ya gitti.” Elini boşlukta salladı, “El kadınından ne beklenir?”
Hayır. Eve girmeyecekti Zehra. Ne annesi Mahigül’ün oturduğu sekiyi, ne tutuşturmakta zorlandığı sobayı, ne tandırbaşını, ne tereki, ne yüklükü görmek istemiyordu. Hatıralarla baş edemeyeceğini düşündü.
Kafasını kaldırıp sağına baktı. Bakkalın kapısındaki iki zırzaya geçmiş kilit açıktı.
Kalktı, dükkâna girdi.
Dört yıl önceki kokuyu hissedince içi burkuldu. İncir, üzüm, bisküvi karışımı çarpıcı bir “bakkal kokusu.”
Bir kefesindeki sarı “gramlar” yüzünden hep dengesiz duran demir teraziyi gördü.
Sonra babasının tek gözlü para çekmecesine gitti.
Alacağını aldı, dükkândan çıktı.
Yerde yatan Gavruş’un üzerine basmaktan son anda çekti ayağını… Köpek kalkıp köyün içine doğru yürüdü miskin miskin.
               ***
Zehra evden mezarlığa doğru sürüklenirken sağda Nene’nin evine baktı.
İki penceresine de çapraz tahtalar çakılmış, uzun bir hayat âdeta “iptal edilmişti.”
Zehra’nın görkemli acı çelengi içinde küçük bir burukluk dikeni olarak yerini aldı Nene.
               ***
Zehra mezarlığa girdiğinde Âdem de atları getirip duvarın dışındaki çayırlığa çaktı.
Âdem kabristanın duvarında oturdu, ellerini açıp uzaktan kısa bir dua okudu.
Zehra, uzunu annesinin soluna, kısası sağına eklenmiş iki taze mezarı fark ettiğinde dizleri titredi.
Gitti, annesi ile kardeşi Salih’in ortasına dizüstü oturdu; sol elini annesinin, sağ elini Salih’in kabrine koydu, yavaş hareketlerle ileri geri sallanarak ağladı.
Âdem karısının bir şeyler söylediğini fark ediyordu ama sözlerini duyamıyordu.
Zehra bir süre sonda kardeşi Salih’in mezarına kapaklanınca Âdem oturduğu yerden kalkıp hızlı adımlarla karısının yanına geldi. Sağ kolundan tutup biraz da zorlayarak ayağa kaldırdı. “Geceye kalacağız.”
Sürükleyerek atlara doğru götürmeye başladı. Sonra kendi rızasıyla yürüdüğünü anlayınca bıraktı, hızlı adımlarla atların yanına indi.
Zehra taze bir mezara yanlışlıkla bastığından habersiz, omzunun üzerinden son kez talihsiz ailesinin üç mezarına bakarak yürüdü.
Şakir’in mezarını çiğnediğini hiç bilmedi.

Bildiği tek şey, bu köye bir daha asla dönmeyecekti... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.