"Onu daha görmeden seviyorum Ferit..."

A -
A +
"Çok güzel canım, minicik bir burnu var, gözleri renkli, sarı, kıvırcık saçları var. Çok zeki bakıyor."
 
 
Pazar günü her şey hazırdı artık. Akşam yemeğinde İpek kocasına döndü:
- Bir de dadı bulmalıyız Ferit. Çocuğun yetişmesiyle ilgilenecek birisini tutmamız lazım.
Ferit Bey karısının bu heyecanlı hâline sevgiyle bakarak gülümsedi:
- Hemen hallederiz canım. Ben gereken yerlere telefon ettim bile. Yarın akşamdan itibaren adayları gönderecekler. Oturup konuşur içlerinden birini seçeriz.
İpek dudaklarını ısırdı:
- Demek adı Nalân ha? Adı da güzelmiş. Değiştirmemiz gerekmez değil mi? Anlamı hüzünlü; ama olsun, kibar bir isim.
Gözlerini kapatıp kendi kendine mırıldandı:
- Nalân Kozdağlı... Harika. Benim küçük kızım olacak o, ona bir annenin verebileceğinden çok daha fazlasını vereceğim. Bütün her şeyimi ayaklarının altına sereceğim. Oh, Ferit çok heyecanlıyım. Bir aksilik çıkmaz değil mi? Yarın kaçta mahkeme?
- Sabah hayatım. Dokuz buçukta. Birlikte gideriz. İhsan Bey dokuzda orada olmamızı söyledi. Mahkemeden önce hâkimle görüştürecek bizi.
İpek tedirgin bir şekilde sordu:
- Bu Yaşar denen adam bir dolap çevirmez umarım!
Başını iki yana salladı Ferit:
- Sanmam, adam öylesine para düşkünü ki... Alacağı paranın hayaliyle yaşıyordur şimdi. Çocuk falan önemli değil onun için. Balıklama atladı teklifime.
İpek sıkıntıyla soludu:
- Bir yarın olsa, bir kucağıma alsam bebeğimi. Onu daha görmeden seviyorum biliyor musun? Güzel değil mi Ferit, biraz anlatsana!
Ferit Bey birkaç gündür defalarca tekrar ettiği şeyleri yeniden anlatmaya başladı:
- Çok güzel canım, minicik bir burnu var, gözleri renkli, sarı, kıvırcık saçları var. Çok zeki bakıyor. Merakla etrafı inceliyor. Benim yüzüme uzun uzun baktı. Sanki tanımak istermiş gibi... Çok seveceksin ve beğeneceksin. Bundan eminim.
İpek yerinde duramıyordu. Gözlerini kapattı, mutluluktan uçuyordu âdeta...
         ***
Yaşar sabah erkenden kalktı. Heyecandan yerinde duramadığı her halinden belli oluyordu. Kendisinden önce uyanıp bebeğinin mamasını hazırlayan Hacer’e döndü:
- Acele et kadın, güzelce giydir şunu, nesi var nesi yok doldur bir torbaya...
Hacer boğazına düğümlenen hıçkırıklara engel olmak için çabalarken elleri titreyerek küçük kızını belki de son defa emzirdi. Gözleri artık biriken yaşlardan bulanık görüyordu. Bebeğinin temizliğini de yaptıktan sonra komşuların verdiği en yeni zıbınını giydirdi. Elleriyle ördüğü pembe hırkasını da giydirdikten sonra patiklerini taktı. Hazırdı minik Nalân. Hacer yavrusunun kokusunu yüreğinde hissediyordu. Onun yumuşacık yanaklarını öptü bir kez daha. Usulca fısıldadı:
- Sahip çıkamadım bir tanem sana, Allah bahtını açık etsin. Ne diyeyim, bir gün neler olduğunu öğrenirsen ne olur beni yargılama. Senin için belki bu daha iyi. Bahtın açık, gönlün temiz olsun yavrum. Allaha emanet ol... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.