Hacer bakkala gitmeye utanıyordu artık...

A -
A +
Yaşar eve gelmemişti. Ondan sonraki bir hafta boyunca da hiç gelemeyecekti...
 
İpek küçük Nalân’ın yüzüne bakarak mırıldanıyordu:
- Sen annenin bir tanesi misin bebeğim? Benim güzel kızım mısın? Bak gör annen sana neler yapacak, seni prensesler gibi büyüteceğim. Benim hayata bağlanma sebebim olacaksın, benim küçük prensesim olacaksın sen…
Birden aklına gelmiş gibi başını kaldırdı İpek:
- Dadılık için görüşmeye bugün gelecekler değil mi Ferit?
- Evet canım, bugün iki aday gelecek... Akşamüzeri.
Gözlerini tekrar bebeğe çevirdi İpek:
- Benim kızıma en tecrübeli dadılar bakacak. Bir dediğini iki etmeyecekler Nalân’ımın...
               ***
Hacer o gün bir cenaze gibi dolaştı evin içinde. Ne yaptığını bilmeden, gözyaşları hiç kesilmeden küçücük odanın içinde deliler gibi dolandı. Hiç konuşmuyordu. Hakan ise annesinin bu ızdırap dolu saatlerinde sessizce kendi kendine oynuyordu. Yaşar eve gelmemişti. Ondan sonraki bir hafta boyunca da hiç gelemeyecekti. Hacer küçük bebeğinin acısı içinde elinde kalan yavrusunun sorumluluğunu yüreğinde hissederek çırpınacaktı. Evde hiçbir şey yoktu. Açtı Hakan. Bir gün önceden kalan birkaç parça yiyeceği de öğleye doğru yiyip bitirmişti. Hacer bakkala gitmeye utanıyordu. Sonunda çaresiz kalıp mantosunu giydi. Hakan’ı evde bıraktı. Çarşıya inip fırına doğru yürüdü. Kapıda duran fırıncı ürkek tavırlı Hacer’i görünce başını yana eğdi:
- Kardeş, gel...
Hacer çekingen bir tavırla yaklaştı fırıncıya:
- Buyur ağabey...
- Gel, içeri gel...
Usulca süzüldü fırından içeriye genç kadın. Fırıncı tezgâhın arkasına geçip bir torbaya üç ekmek koydu. Birkaç tane de poğaça sardı. Uzattı:
- Al bakalım. Çocuklara yedirirsin.
Hacer minnetle baktı adama:
- Allah razı olsun ağabey, oğlum aç... Sen de olmasan...
- Tamam haydi bakalım, git doyur karnını çocuklarının.
Hacer elinde ekmek torbasıyla çıktı dışarıya. Bugünü de halletmiş sayılırdı. Şarküterinin önünden geçerken kapıdaki iri yarı adama yaklaştı:
- Ağabey, peynir artıkların varsa verir misin? Ekmeğimi fırıncı abi verdi, yanına katık edeyim. Kırık parçalardan...
Şarküteri sahibi tanıyordu Hacer’i.
- Gel...
İçeri girip peynir tenekesinin dibindeki parçaları bir torbaya doldurdu. Uzattı genç kadına:
- Haydi afiyet olsun... Ha, dur bir dakika...
Tezgâhtan bir paket tarhana alıp uzattı:
- Bunu da al bacı... Pişirirsin.
Hacer minnetle başını salladı:
- Allah ne muradınız varsa versin abi. Bahtınız, keseniz açık ve bereketli olsun. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.