"Nalân artık gelmeyecek değil mi anne?.."

A -
A +
"Ben biliyorum anne. Yarından sonra babam beni de satacak. İstemiyorum ben senden ayrılmayı."
 
Hacer, bulduğu birkaç tutam ebegümecini kesip torbasına koydu. Bugün pazar yerine gidecekti. Akşamüzeri hava kararmaya yüz tuttuğu zaman giderse belki atılmış birkaç parça sebze meyve bulabilirdi. Şarküteri sahibinin verdiği tarhana ile karınlarını doyurmuşlardı bir hafta boyunca. Son gün ekmekleri de kalmamıştı. Kuru kuruya içmişlerdi çorbalarını. Hakan’ın zayıfladığını gözlüyor ve içi eziliyordu. Birkaç parça daha ot bulup torbasına koyduktan sonra evin yolunu tuttu. Hiç olmazsa bunları pişirip oğluna yedirebilirdi. Kendisi yemese de olurdu. Eve geldiği zaman Hakan’ın kendisini beklediğini gördü:
- Benim güzel oğlum uyanmış mı? Bak sana neler pişireceğim şimdi...
Hakan yüzü asık bir şekilde baktı annesine:
- Nalân artık gelmeyecek değil mi anne?
Durakladı Hacer. Gözleri yeniden dolmuştu:
- Gelmeyecek oğlum. O artık başka bir ailenin yanına gitti.
Küçük oğlan derin bir nefes aldı:
- Babam verdi onu değil mi? Karşılığında da para aldı. Tıpkı bizim fırından bakkal amcadan ekmek aldığımız gibi...
Hacer şaşırmıştı. Bu yaştaki bir çocuğun etrafında olan biteni böylesine algılamış ve kafasında şekillendirmiş olmasına hayret etmişti:
- Neden öyle söylüyorsun oğlum?
- Ben biliyorum anne. Yarından sonra babam beni de satacak. İstemiyorum ben senden ayrılmayı. Başka birisinin annem olmasını istemiyorum. Babamı da istemiyorum. Hiç sevmiyorum onu. Gelmesin eve!..
Hacer ne diyeceğini bilememişti. Oğlunu kucağına aldı ve dizlerinin üzerine oturttu:
- Böylesi kardeşin için daha iyi oldu Hakan. O bizim gibi fakirlik çekmeyecek.
Hakan, sesini yükselterek bağırdı:
- Ama o bizimdi. Bizim bebeğimizdi.
Hacer sıkı sıkı sarıldı oğluna, bağrına bastı yavrusunu. Yüreğinden bir şey kopup gitmişti...
             ***
Yaşar sıkıntılı bir soluk aldıktan sonra elindeki kâğıtları fırlatıp attı masaya:
- Bu kadar da şanssızlık olmaz yahu! Bu kaçıncı?
Karşısındaki şişman yuvarlak yüzlü adam sırıttı:
- Eee, her zaman kazanamazsın oğlum, bunun kaybetmesi de var...
Yaşar dişlerinin arasından anlaşılmaz bir şeyler söyleyerek yeni dağıtılan kâğıtları aldı eline. Ferit Kozdağlı’nın ödediği paranın neredeyse tümünü kaybetmişti. Üç gündür masa başından hiç kalkmamıştı. Bundan önce bir kere kalkıp bir saat kadar dinlenmişti. Toplam bir haftadır geldiği bu kumarhanenin kapısından çıkmamıştı. Burada yiyor içiyor, arada bir on beş dakika kadar kestirip yeniden masaya oturuyordu. Cebindeki paraya baktı. Neredeyse yüzde doksanı erimişti…
Son oyunu da kaybetti ve hırsla masaya bir yumruk atarak fırladı ayağa. Ceketini alıp ağır adımlarla kapıya yürüdü. Kendisini büyük bir merasimle karşılayan adam, bu sefer yüzüne bile bakmadı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.