"Çocuğum senin yüzünden kaçtı, vicdansız adam!.."

A -
A +
"İki küçücük yavruya sahip çıkamadın, bize sahip çıkamadın.. Bizi hiçe saydın!"
 
 
Hacer sabah gözlerini açınca uyku sersemliğiyle etrafına bakındı. Yaşar’ın sedirin üzerinden horultusu geliyordu. Kendisi yere yatak yapmıştı. Sağ tarafına dönünce yanının boş olduğunu gördü. Hakan kalkmıştı. Hemen fırladı yerinden. Mutfak olarak kullandığı bölüme gitti. Kimse yoktu. Yavaşça seslendi:
- Hakan, Hakan oğlum?
Cevap yoktu. Endişeyle odaya döndü. Yaşar hâlâ horluyordu. Hemen sokak kapısını açtı. Dışarıya baktı. Kimseler görünmüyordu. Birden Hakan’ın ayakkabılarının yerinde olmadığını gördü. Korkuyla geri döndü. Küçük çocuğun paltosu da yoktu. Birden bir karabasan çöktü üzerine. Endişeyle mırıldandı kendi kendine:
“Sakın düşündüğüm şeyi yapma Hakan, öldürme beni oğlum, sakın!..”
Mantosunu giyip fırladı dışarıya. Yürümüyor âdeta sürükleniyordu. Bakkalın önüne geldiği zaman Bakkal İdris’in ekmek sepetini taşıdığını gördü:
- İdris Ağabey, Hakan’ı gördün mü?
Bakkal başını kaldırdı dikkatle baktı perişan görünen genç kadının yüzüne:
- Sabah gördüm bir ara. Hayırdır kızım ne oldu?
Hacer inledi:
- Hakan, Hakan kaçtı İdris Ağabey... Hakan evden kaçtı. Daha beş buçuk yaşındaki bir çocuk nereye gider? Aman Allah’ım nedir bu başıma gelenler?
İdris acımıştı kadına:
- Dur bakalım, oynamaya gitmiştir belki. Çocuklar şu yukarıdaki arsada oynarlar hep. Bak bakalım oralara.
Hacer ağlamaya başlamıştı:
- Gitmez İdris Ağabey, ben tanımam mı oğlumu! Gitmez o bir yere... Korktu, Yaşar’dan korktu... Gitti yavrum, kurda kuşa yem olacak bir tanem, yavrularım benim, ben nasıl bir anneyim böyle, sahip çıkamadım hiçbirine...
Koşar adımlarla döndü eve. Yaşar’ın ne yapacağına aldırmadan sarstı adamı:
- Yaşar kalk! Kalk çabuk, Hakan gitmiş...
Yaşar homurdanarak açtı gözlerini:
- Ne oluyor be? Ne bu sabah sabah?
- Kalk, Hakan kaçmış, yok çocuk, giyinmiş gitmiş.
Yaşar şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı:
- Vay velet vay! Nereye gitmiş yahu?
Hacer çırpınıyordu. Küçücük odanın içinde fırıldak gibi dönüyor, dövünüyordu. Yaşar doğruldu yattığı yerden. Uzun uzun esnedi. Hâlâ uyku mahmurluğunu atamamıştı üzerinden...
              ***
Hacer küçücük odanın içinde çaresizce çırpınıyordu. Yaşar mahmur gözlerle etrafına bakındı:
- Nereye gitmiş peki?
Genç kadın çıldıracak gibiydi. Kendinden beklenmeyen bir cesaretle feryat etti:
- Senin yüzünden, çocuğum senin korkundan gitti. Vicdansız, ne biçim bir babasın sen? İki küçücük yavruya sahip çıkamadın, bize sahip çıkamadın, kendi bildiğinde, kendi bencilliğinle davrandın hep, bizi hiçe saydın!
Yaşar şaşkın bir şekilde bakıp kaldı karısına. Hiç ummadığı bir patlamayla karşı karşıyaydı.  DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.