Çaresizlik çok can yakıcı iç acıtıcı bir durumdu...

A -
A +
''Olan olmuş kızım, senin suçun yok ki bunda. Bak aslan gibi oğlunu kurtarmışsın. O senin yüzünü güldürecek.''
 
Hacer kaşlarını kaldırdı:
- Eh anam babam, kendine nasıl bakıyor baksana... Sporunu yapıyor, yediğine dikkat ediyor, hâlâ okuyor. Allah daha da uzun ömür versin, başımızdan eksik etmesin.
Münevver Hanım bir şeyler mırıldandı. Hacer çayından büyük bir yudum aldı:
- Selma beni özlemiş, Kaan’a beni Hacer Anneye götür deyip duruyormuş. Yavrum...
Münevver Hanım gülümsedi:
- Güzel kız, terbiyeli kız, ne diyelim, iyi de bir ailesi var. Kaan çok bekletmesin artık.
Hacer devam etti:
- Tarık da kız arkadaşıyla gitmiş Uludağ’a. Adı da Nalân’mış. Bir fena oldum Münevver Abla, sanki kanım çekildi bir an o ismi duyunca. Benim yavrum kim bilir nerelerde! Başına bir şey geldi mi, gelmedi mi? Ne benden haberi var, ne de benim ondan... Çaresizlik çok can yakıcı. İç acıtıcı... Ağlamak çözüm değil, çırpınmak çözüm değil. Sadece acı, ızdırap. Bunca sene geçti hâlâ kabul edemedim, hâlâ ne yapacağımı bilemedim.
Münevver Hanımın gözleri dolmuştu. Sırtını sıvazladı Hacer’in:
- Olan olmuş kızım, senin suçun yok ki bunda. Bak aslan gibi oğlunu kurtarmışsın. O senin yüzünü güldürecek. Göreceksin, düşünme artık bunları...
Tam bu sırada kapı çalınmıştı. Hacer aceleyle gözlerini silerek fırladı ayağa:
- Hikmet Kemal Amcam geldi.
Gerçekten de yaşlı adam kolunun altında gazeteleriyle nefes nefese girdi içeriye:
- Yahu nasıl sıcak bastı birden. Bu sene bayağı sıcak geçecek yaz sanırım. Kapının önüne de çilek gelmiş, ister misiniz bilmem ama isterseniz de ben inip alamam.
Münevver Hanım seslendi salondan:
- Yok canım istemez, bir sürü meyvemiz var evde.
Hikmet Kemal Bey terliklerini giyip salona girmeden ellerini yıkadı ve sofraya geldi. Her gün tekrarlanan şeylerdi bunlar ve kimsenin şikâyeti yoktu...
                ***
Hikmet Kemal Bey kahvaltısını ederken iki kadının konuştukları evlilik konusuyla hemen ilgilendi. Kaan’ın bir an önce bir yuva kurmasını en çok isteyenlerden birisi de oydu.
- Yaz başında olsa iyi olur. Sıcaklar basmadan. Açık hava bir yerde yaparız düğünü. Şöyle görkemli, yemekli, kır düğünü gibi. Ne dersin Hacer?
Hacer omuzlarını kaldırdı:
- Hikmet Kemal Amca çok masraf olmaz mı?
Yaşlı adam bir yudum aldığı çay bardağını dikkatlice masaya koyup elini kaldırdı:
- Yok öyle şey, benim aslan gibi torunum o, ben ne gerekiyorsa yapacağım. Allah’a şükür paramız pulumuz var. Oğlumun şanına layık bir düğün olacak.
Hacer gözleri dolu dolu baktı yaşlı adama:
- Allah sizden razı olsun Hikmet Kemal Amca, siz olmasanız benim hâlim nice olurdu?
Yaşlı adam başını salladı gülerek:
- Allah senden de razı olsun kızım, sen olmasan biz şimdi ne yapardık, bak ikimiz de yaşlandık. Sen çekip çeviriyorsun bizi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.