Nazan, sevgiyle baktı yaşlı kadına

A -
A +
Geçirdiği sarsıntının izleri hâlâ bedeninde kendini belli ediyordu. Yemekten sonra koltuklara geçtiler. 
 
 
Neveser Hanım her zamanki koltuğunda oturuyordu. Önder ise yine camın önünde ayaktaydı. Nazan’ı görünce hemen ceketini ilikledi ve ona doğru birkaç adım attı:
- Oh, maşallah! Nazan Hanım, sizi burada ve sağlıklı görmek muhteşem bir şey! Nasılsınız?
Nazan hafifçe tebessüm etti:
- Çok teşekkür ederim Önder Bey. İyiyim çok şükür...
Neveser Hanım memnundu hayatından:
- Daha da iyi olacak inşallah, değil mi güzel kızım?
Nazan sevgiyle baktı yaşlı kadına. Babasının ölümünden sonra anne şefkatine de uzak olmuş, zavallı annesinin akıl sağlığının bozulmasıyla öksüz birinden farkı kalmamıştı. Oysa başını yaslayıp dertleşebileceği bir büyüğe nasıl özlem duymuştu. Sorunlarını, gençliğin getirdiği acemiliklerin bedellerini yaslandığı tecrübeli omuzlarda en hafife indirmeyi nasıl da istemişti. Önder onu dalmış olduğu bu duygu fırtınasından uzaklaştırdı tok sesiyle:
- O zaman haydi buyurun, hep birlikte sofraya geçelim...
Yemek boyunca sessizdi Nazan. Önder’in sorduğu bir iki soruya cevap verdi. Birkaç kelime de Neveser Hanımla konuştu. Geçirdiği sarsıntının izleri hâlâ bedeninde kendini belli ediyordu. Yemekten sonra koltuklara geçtiler. Bu sırada Fransız dadı küçük Elif’i getirdi salona. Önder sevgiyle kucakladı yeğenini:
- Elif, bebeğim benim, dayısının bir tanesi... Nasılsın kızım?
Neveser Hanım sevgiyle bakıyordu bu manzaraya:
- Bir çocuğun sorumluluğu ağır bir şey Nazan. Sevgili kızımın yadigârı bize Elif. Onu en iyi şekilde yetiştirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Matmazel İrene bize bu konuda çok yardımcı oluyor.
Nazan sevgiyle baktı küçük bebeğe. Daha on dört aylıktı Elif. Artık sallana sallana yürüyor, ufak tefek birkaç kelime konuşabiliyordu. Onun dayısıyla oynayışını izledi bir zaman. Emre Can’ı özlemişti. İçinin burkulduğunu hissetti. Gözleri nemlenivermişti. Neveser Hanımın gözünden kaçmadı bu:
- Oğlun mu geldi aklına yavrum?
Başını salladı. Bir şey söylerse ağlamaktan korkuyordu. Önder konuşmayı duymuştu. Hemen yeğenini beklemekte olan matmazelin kucağına uzattı ve Nazan’ın karşısına geldi:
- İnşallah oğlunuzu bulacağız Nazan Hanım!
        ***
Manavgat Antalya’nın şirin mi şirin bir ilçesiydi. Ünlü şelalesiyle meşhurdu. Halil’in devraldığı lokanta şelalenin kenarındaydı. Bütün yasal işlemleri halletmiş, gerekli izinleri almış ve açılışa hazırlamıştı yeni mekânını Halil. O gün sabah Emre Can’la birlikte erkenden minibüse bindi Şerif. Yaklaşık bir saatlik bir mesafeydi gidecekleri yol. İki parça valizlerini almışlardı yanlarına. Emre Can merakla minibüsün camından etrafı seyrediyordu. Çok beklemeden doldu araba. Şoför yerine geçtiği zaman küçük çocuk babasına sokuldu iyice:
- Anneme mi gidiyoruz baba? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.