"Bir anne yalan söylemez Nazan Hanım!"

A -
A +
"Şerif’le bir daha asla bir araya gelmeyeceğim... O benim için bitti. Ben sadece oğlumu istiyorum."
    Önder, Nazan'ın sözleri üzerine tane tane konuşmaya başladı: - İnanmak güzel bir duygudur Nazan Hanım, güvenmek deseniz daha da güzel... İnsanın ihtiyacıdır güvenmek. Kendini rahat hisseder, emniyette hisseder, farklı hisseder. Ben bana söylenen şeylere inanırım. Gözüm kapalı değil elbette. Ama size inanmamam için hiçbir sebep yok. Bana neden yalan söyleyesiniz ki... Ben anlattıklarınızın doğru olduğunu biliyorum. Bir anne yalan söylemez Nazan Hanım... Nazan ağlamaya başladı. Geçen bunca gün zarfında Emre Can’dı tek düşündüğü... - Oğluma bir kavuşabilsem, bir bilebilsem nerede olduğunu... Şerif’in bana bu kötülüğü neden yaptığını anlamaya çalışsam da anlamıyorum. Önder kaşlarını çattı: - Oysa ben anlıyorum. Suçluluk duygusu diye düşünüyorum. Kendisini tanımıyorum ama başka bir nedeni yoktur. Bazı insanlar öyledir. Hataları yaparlar, ardından kendilerini kabul ettirmek adına bunun bedelini başkalarına ödetirler... Mutlaka bunun nedenini bir gün bir araya gelince öğrenirsiniz. Nazan âdeta zıpladı yerinden: - Şerif’le bir daha asla bir araya gelmeyeceğim Önder Bey. O benim için bitti. Ben sadece oğlumu istiyorum. Ben yapayalnız kaldığım zaman sığındım Şerif’e. Güvendim, ama değil mi ki o bana bunu yaşattı, bir daha asla bir araya gelmeyeceğiz... Önder cevap vermedi. Nazan’ın kararlı olduğu ses tonundan belliydi...              ***
Nazan ve Önder Tunalı o gün İstanbul’da akşama kadar gezdiler. Önce Boğaz’a gidip bir çay içtiler Arnavutköy’de. Ardından Kavaklar’a kadar uzandılar. Rumeli Kavağı’nda balık yediler. Nazan bütün hayat hikâyesini anlattı burada. Kendisini inanılmaz derecede rahat hissediyordu Önder’in yanında... Yemekten sonra karşı tarafa geçtiler. Çamlıca’ya çıktılar, İstanbul’u yukarıdan seyrettiler. Nazan’a iyi gelmişti bu gezi. Önder’i daha yakından tanımak fırsatını elde etmişti. Onun aslında nasıl kibar, merhametli ve düşünceli bir insan olduğunu öğrenmişti. Tıpkı Neveser Hanım gibi ona karşı da yüreğinde büyük bir yer açılmıştı. Şimdiye kadar hiç bilmediği bir ilginin odağındaydı artık. Kendisine değer veriliyordu. Şerif’le de güzel günleri olmuştu ama son zamandaki Şerif daha öncesini silip süpürmüş, bütün güzellikleri âdeta kapkara bir çamurla sıvamıştı. Son olay ise tuzu, biberi olmuştu... Nazan ve Önder, Çamlıca’da güneşin batışını seyrettikten sonra eve döndüler. Neveser Hanım bir taksiye binip gelmişti eve. Oğlu ve Nazan’ı görünce gülümsedi. - Geldiniz ha? Nasıl Nazan, bu oğlan yordu mu seni güzel kızım? - Hayır Neveser Hanım, o kadar güzel gezdik ki... Öyle güzel yerler gördüm ki. Önder Bey’e sizin yanınızda çok teşekkür ediyorum. Sağ olun Önder Bey. Beni kederlerimden uzaklaştırdınız... Önder, kibar bir şekilde: - Ne mutlu bana! Sizi memnun edebildiysem bundan ben de mutlu olurum. Nazan ayağa kalktı: - Ben müsaadenizi isteyeyim. Biraz dinleneceğim. Neveser Hanım başını uzattı: - Tabii kızım, haydi yemeğe kadar uzan biraz... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.