"Oğlum, neden haber vermedin geleceğini?"

A -
A +
Şerif, yola yanaşan bir yolcu otobüsünden inen karaltıyı neden sonra fark etti.
 
 
Elif, telefonu kapatıp yeni bir numarayı tuşladı:
- Nazlı, sıkı dur... Dayım izin verdi. Gidiyoruz kızım...
Karşı tarafın çığlıkları odada yankılanıyordu. Elif heyecan içinde anlatmaya başladı:
- Hiç uzatmadı dayım. Hemen olur dedi. Nazan yengem sayesinde… Aslan yengem benim...
Karşı tarafın söylediklerini dinledi ve hemen cevap verdi:
- Biz de konuştuk Eda’yla şimdi. Fazla bir şey almayacağız, günlük, spor kıyafetler falan. Haydi şimdi işim var...
Telefonu kapatır kapatmaz bilgisayarının başına geçti. Biraz sonra elindeki liste dolmuştu. Side harabeleri, Düden Şelalesi, Alanya Dim Çayı, Manavgat Şelalesi, Damlataş Mağarası, Aspendos, Perge harabeleri... Arkasına yaslandı.
- On beş günde bu kadar yeri gezebilecek miyiz acaba? Diye söylendi kendi kendine. Heyecandan yerinde duramıyordu. Daha on gün vardı bu tatilin başlamasına. Bu sırada kapısının vurulduğunu duydu. Hemen o tarafa döndü. Nazan’ın kafası içeri uzanmıştı:
- Ne yapıyorsun?
- Gel yenge, arkadaşlara haber verdim. Gidilebilecek yerlere bakıyorum internetten. Hale bak. Mutlaka görülmesi gereken yerlerin listesi bunlar. On beş günde nasıl gezeceğiz?
- Siz de uzatırsınız tatilinizi. Bırakılıp gelinmez yoksa...
          ***
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte başlayan kuş cıvıltıları içinde şelalenin sesi insanın içine huzur veriyordu. Şerif elindeki çay kupasını dökmemeye gayret ederek suyun hemen yanındaki masalardan birine gidip oturdu ve gazetesini dikkatlice serdi masanın üzerine. Her sabah rutin yaptığı işlerdi bunlar. Bir saate yakın gazetesini okuyup çayını içecek, sonra güne başlayacaktı. Oldukça yaşlanmış, yüzü çizgilerle dolmuştu. Saçları alnından itibaren açılmış, kalanlar da ağarmıştı. Biraz kilo almıştı. Çayından bir yudum alıp gazetenin birinci sayfasını dikkatle okumaya başladı. Bu sırada yola yanaşan bir yolcu otobüsünden inen karaltıyı neden sonra fark etti. Gözlerini kısarak baktı gelen yolcuya. Zorlanıyordu. Geçen seneler Şerif’i önce gözlerinden vurmuştu. Uzağı asla seçemiyordu. İnatla göz doktoruna gitmemeye ısrar etmesine rağmen zaman zaman kendi kendine kaldığında daha fazla direnemeyeceğini de biliyordu. İşte şimdi de gelen karaltıyı seçememişti hâlâ. Nitekim karşıdan seslenmese gelen yolcu hâlâ tanımakta güçlük çekecekti:
- Baba! Baba, benim...
Dudakları titredi bir anda. Yerinden fırladı:
- Emre Can, oğlum...
Koşarak geldi delikanlı. Sarıldı babasının ellerine. Öpüp başına koydu sonra yaşlı adamı omuzlarından tutup geriye çekilerek yüzüne baktı:
- Babacığım, iyi gördüm seni maşallah!
- Oğlum, aslanım benim, neden haber vermedin geleceğini?
Emre Can gülümsedi:
- Sürpriz yaptım baba, biliyorum haber versem son iki günü uykusuz geçireceksin. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.