"Okulu bitirip vatani görevimi yaptım"

A -
A +
"Ben de yeni geldim daha askerden. Okulu bitirip vatani görevimi yaptım. Sayenizde dinlenmiş olurum..."
 
 
Kızlar kendilerine bir rehber buldukları için mutluydular. Elif gülümsedi:
- Rehberlik hizmeti de pansiyona dâhil mi oluyor?
Emre Can kaşlarını kaldırdı:
- O hizmet şirketten. Ben de yeni geldim daha askerden. Okulu bitirip vatani görevimi yaptım. Sayenizde ben de dinlenmiş olurum.
Beren merakla sordu:
- Hangi okul?
- Ege Üniversitesi Mimarlık... Mimarım ben...
Kızlar hayranlıkla baktılar birbirlerine. Bir tek Elif tepki vermemişti. Delikanlı devam etti:
- Benim adım Emre Can.
Kızlar da isimlerini söylediler. Kahveler bitmişti bu arada. Emre Can ayağa kalktı fincanları almak için:
- Bence bugün geç oldu, biraz dinlenin, akşamüzeri sizi Manavgat’ın içine götüreyim. İlçeyi gezin. Çok güzeldir…
Dört kız bu fikri neşe içinde kabul ettiler. Hepsi hayatından memnundu...
        ***
İlk günkü gezileri muhteşem olmuştu. Manavgat Nehri’ni, şelaleyi, boğazı dolaşmışlar titreyen göle gitmişlerdi. Gölün kıyısında Emre Can tıpkı profesyonel bir rehber gibi anlatmaya başlamıştı:
- Rivayete göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı bir balıkçı oturmaktadır… Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını çırparak ona doğru gelirmiş. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum yaparlar. 
Beren ince bir sesle haykırdı:
- Ayyy, çok güzelmiş...
Genç kızın çıkardığı ses hep birlikte güldüler. Ardından Oymapınar Barajına gittiler. Türkiye’nin büyük barajlarındandı burası. Manavgat Nehri üzerinde kurulmuştu. Emre Can barajı gezdirdikten sonra hepsinin karşısına geçti:
- Bir şeyler yiyelim, acıktık sanıyorum Ardından sizi muhteşem bir yere götüreceğim. Köprülü Kanyon’a...
Kızlar sevinçle ellerini çırptılar. Sabah erkenden uyanmışlardı. Havasından mı bilinmez erken kalkmalarına rağmen kendilerini son derece dinç hissediyorlardı. Acele bir kahvaltı yapıp hemen arabaya atlamışlar ve yola koyulmuşlardı. Elif direksiyondaydı. Yanına Emre Can oturmuştu. Diğer üç kız da arkaya geçmişlerdi. Bir gün önce akşamüzeri Manavgat’a inmişler, ilçede dolaşmışlardı. Hepsi hayatlarından son derece memnundu. Emre Can’ın yemek teklifi en çok Nazlı’yı sevindirmişti.
- Allah aşkına hemen yiyecek bir şeyler bulalım.
Bir büfede ayaküstü doyurdular karınlarını. Sandviçlerinin yanında birer şişe de soğuk meşrubat içtiler. Köprülü Kanyon denilen yer gerçekten bir sanat eseri gibiydi. Köprülü Kanyon Millî Parkı, Manavgat'tan 60 km uzaklıktaydı. Toros Dağları'nın eteklerindeydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.