"Tayfun, sana bir şey söylemek istiyorum"

A -
A +

 

Esra Bursa’ya geldiği günden beri evdeydi. Kendisini bir hapishaneye kapatılmış gibi hissediyordu.

 
Cahit Bey bütün gece boyunca hiç konuşmadı. Sürekli tek bir noktaya bakıyordu. Necile Hanım endişelenmeye başlamıştı kocasının durumundan. Çay yaptı, getirdi. Yaşlı adam içmedi. Sonunda dayanamadı kadın. Ağlamaya başladı:
- Cahit Bey bir şey söyle ne olursun! Bir kelime et bari…
Adam yavaşça kaldırdı gözlerini:
- Ne diyeyim ben Necile? Ne söyleyebilirim ki? Kalbim kırık, kalbim buruk! İçim kan ağlıyor… Ne diyeyim ben…
Yaşlı adam sınırlarının sonuna gelmişti. Ağlamaya başladı:
- Ben yitirdim her şeyimi karıcığım. Bir sen kaldın… İkimiz kaldık artık. Ne oğlumuz ne kızımız yok artık. Oğlumuz başka türlü gitti, kızımız başka türlü. İkisi de yok artık. Bu da bizim kaderimizmiş.
Necile Hanım da ağlıyordu. Karı koca birbirlerine yaslandılar. Kendilerini bitkin hissediyorlardı. Gece yarısına kadar öyle kaldılar. Zaten günlerdir ikisinin de gözüne uyku girmiyordu. Neden sonra Cahit Bey kalktı ayağa. Derin bir soluk aldı:
- Haydi Necile’m, yapacak bir şey yok. Bilmemiz gereken bir tek şey var… Benim senden başka, senin de benden başka kimsemiz kalmadı…
                 *****
Esra dağılmış elbiseleri topladı. Tayfun sabah kahvaltıdan sonra çıkmıştı. Esra Bursa’ya geldiği günden beri evdeydi. Kendisini bir hapishaneye kapatılmış gibi hissediyordu. Birkaç kere Tayfun’a hava almak istediğini söylemiş ama genç adamın tepkisi olumsuz olmuştu. Ses çıkartmadı Esra. İçindeki huzursuzlukları dışına vurmamaya çalışıyor, Tayfun’un her isteğine boyun eğiyordu. Kendi içinde hayal kırıkları yaşadığı da yadsınamaz bir gerçekti. Daha başka şeyler beklemişti bu beraberlikte. Daha fazla ilgi, daha fazla sevgi gibi. Ama hiçbirini görememişti Tayfun’dan. Son derece lakayt, son derece ilgisizdi.
Zaman zaman Esra bir meta gibi kullanıldığını düşünüyordu. Son zamanlarda kafasındaki bir diğer düşünce de doktora gitmekti. Karnı büyüyordu. Hiç olmazsa bir kere olsun kontrole gitmesi gerektiğine inanıyordu. İşini bitirip oturma odasına geçti. Bu akşam Tayfun gelince mutlaka bu düşüncesini iletecekti. Doğuma üç ay kalmıştı. Tam üç aydır baba evinden uzataydı ve onları özlediğini düşünüyordu. Ama yapmış olduğu hareket sonucunda, anne ve babasının düşüncesi aklına geldiğinde bile kendisini suçlu hissetmesine yol açıyordu.
“Onların yüzüne bir daha bakamam…”
Babasının kendisini asla affetmeyeceğini biliyor, bundan sonraki hayatında onların sevgisinin ve varlıklarının yüreğinin bir köşesinde derin bir sızı olarak kalacağını tahmin ediyordu. Akşamüzeri Tayfun geldi. Genç kıza nasıl olduğunu bile sormadan mutfağa girdi:
- Yemek var mı? Açım ben…
- Bir şeyler hazırladım Tayfun. Sana bir şey söylemek istiyorum. Bir doktora gitsek bebek için…
Tayfun ağzına attığı salatalığı çiğnerken cevap vermeye çalıştı:
- Ne doktoru? Kızım para mı var da doktora gideceksin, herkes nasıl doğum yapıyorsa sen de yaparsın öyle… Eskiden doktor mu varmış? Yeni yeni şeyler çıkarma başıma. Otur oturduğun yerde… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.