Görüşme masasına oturdular aralarında tel bir örgü vardı...

A -
A +
"Zayıflamışsın Cahit Bey... Sana yiyecek bir şeyler getireyim bir dahaki sefere..."
    Necile Hanım o gece hiç uyumadı. O da kocası gibi suskunlaşmıştı. Sadece ağlıyor ve düşünüyordu. Bekir ve karısı gece yarısı olmadan kalkmışlardı. Bekir’in karısı iki kap yemek getirmişti. Ama bir lokma bile yiyemedi. İçi hiçbir şey istemiyordu. Aksatmadan yaptığı tek şey namazıydı. Durmadan dua ediyordu. Misafirleri gittikten sonra olduğu yerde uzun müddet öylece kaldı… Neden sonra yavaşça yerinden kalkıp yatak odasına gitti. Yatağına uzandı. Uyuyamadı. Kalkıp oturma odasına geldi yeniden. Işığı yakmadan pencerenin kenarına oturdu. Evinin direği, hayat arkadaşı, hayattaki tek güvencesi olan Cahit Bey de yoktu artık. Cezaevindeydi. Bunu içine sindiremiyor, kabullenemiyordu. Eğer yapabilse isyan edecek, hiç düşünmeden çekip alacaktı kocasını oradan… Artık yapayalnızdı. Hiçbir şey bilmiyordu bundan sonrası için. Aklı da ermiyordu. Ona ne yaparlar, ne kadar orada tutarlar hiçbir fikri yoktu… Esra geldi aklına. Ona hep arkadaş olmaya çalışmıştı. Hiçbir zaman baskı yapmamış, ona güvenmiş, zaman zaman da dertlerini paylaşmıştı kızıyla. Ama yediği darbe derinden yaralamıştı kadıncağızı. “Neredesin güzel gözlüm, sana ne kadar ihtiyacım var bilsen!” diye mırıldandı kendi kendine. “O çok sevdiğin babacığın hapishane köşelerine düştü…” Hıçkırmaya başladı. Hakan’ı düşünmek bile istemiyordu. Kalbi sanki bıçakla oyulmuş gibi acıyordu. Artık Hakan’ın hayatında hiçbir yeri olmadığını hissediyordu. Kırgınlığı had safhadaydı ama gururunu da ön planda tutuyor, asla oğluna sitem dahi edemeyeceğini biliyordu. Tek düşüncesi kocasıydı. Onu bulunduğu yerden kurtarabilmek için ne yapması gerektiğini bulmaya çalışıyor, elini kolunu bağlı hissediyordu. Sabaha kadar oturdu koltuğun üzerinde. Sabah erkenden cezaevine gidecek, kocasını görecekti… Sabah ezanının ardından namazını kıldı. Mantosunu giyip başını bağladı. Alacakaranlıkta yollara düştü… Cezaevinin önü kalabalıktı. Görüşme günü olduğu için herkes yakınlarını göremeye gelmişti. Sıraya girip beklemeye başladı. İki saatlik ayakta geçen bir bekleyiş süresinden sonra nihayet içeri alındı. Cahit Beyi beş dakika sonra getirdiler. Sakalları uzamış, gözlerinin altı çökmüştü. Karısını görünce göz bebeklerinde beliren sevgi ışığını görmemek mümkün değildi. - Necile’m… Neden geldin buralara kadar? Ne gerek vardı… - Olur mu Cahit Bey? Bir şeye ihtiyacın var mı yok mu nereden bilirdim… Görüşme masasına oturdular. Aralarında tel bir örgü vardı. Diliyle dudaklarını ıslattı yaşlı adam: - Neler yapıyorsun bakalım? Omuzlarını kaldırdı kadın. Gözleri buğuluydu. - Zayıflamışsın Cahit Bey, iyi beslenmiyorsun burada herhâlde. Sana yiyecek bir şeyler getireyim bir dahaki sefere. Başka bir ihtiyacın varsa da söyle ne olur. Cahit Bey gülümsedi: - Yok karıcığım, her şey çok güzel. Sadece iç çamaşırı istiyorum, bir de pijama ile terlik. Hakan aramadı mı? Dudaklarını ısırdı Necile Hanım, yutkundu: - İşleri çok herhâlde Cahit Bey.. Yaşlı adam acı bir gülümseme ile “anladım” dercesine başını salladı. Gözleri ızdırapla kısılmıştı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.