"Benim Bekir Ağabey Ben geldim... Esra..."

A -
A +

Esra İstanbul’a iner inmez garajdan çıkıp otobüs durağına doğru hızlı adımlarla yürüdü. 

 
Doktor şaşkınlıkla baktı kadına. “Anladım” dercesine başını salladı. Necile Hanım zorlanarak devam etti:
- Sizden bir ricam olsa… Benim beyim… Beyim hapishanede. Gidemeyince merak eder beni şimdi. Ona bir haber verebilseniz… Mümkün mü acaba?
Doktorun daha da hayrete düştüğünü görünce gülümsedi:
- Gelin doktor, biraz vaktiniz varsa en iyisi baştan anlatayım her şeyi…
Doktor bir sandalye çekerek yatağa yaklaştı. Gerçekten merak etmişti bu nur yüzlü kadının hikâyesini…
         ***
Esra İstanbul’a iner inmez garajdan çıkıp otobüs durağına doğru hızlı adımlarla yürüdü. Kızını sımsıkı sarıp kucaklamıştı. Hiç rahatsızlık vermemişti bebeği yol boyunca. Elindeki valizi güçlükle taşıyordu. Uzun süren bir bekleyişten sonra otobüsü geldi. Hemen attı kendini içine. Biraz sonra genç bir delikanlının verdiği yere oturmuştu…
Kızının adını Dilâra koymuştu. Uyuyordu Dilâra. Bundan sonrası için korkmuyordu artık. Buraya kadar gelebildiğine göre sonrası kolaydı. Anne ve babasının kanatlarının altına girdikten sonra kimse rahatsızlık veremezdi Esra’ya ve kızına.
“Girip bir işte çalışırım, anamın, babamın yanı başında bakarım kızıma. Onu en iyi şekilde yetiştiririm. Annem babam da affeder beni…” diye düşündü…
Gözlerini kapattı. Çok yorgun hissediyordu kendisini. Kırk dakika kadar süren bir yolculuktan sonra nihayet evlerinin olduğu semte varmıştı. Hava iyice kararmıştı. Neredeyse dokuz oluyordu saat. Valizi yüklendi, hızlı adımlarla yürüdü yıllarının geçtiği sokağa. Evleri karanlıktı. Hiçbir ışık yoktu.
“Bu kadar erken mi yattılar?” diye düşündü. Bir tedirginlik kaplamıştı vücudunu birden. Kapıya gelip valizini koydu. Bir defa çaldı zili. Beklemeye başladı. Hiç ses yoktu. Kesik kesik iki sefer daha bastı zile. Çıt çıkmıyordu içeriden. Heyecanlanmış ve telaşlanmıştı. Dışarı çıkıp pencerelere baktı. O anda sokak lambasının ışığıyla fark etti pencerelerde perde olmadığını. Bir ateş kapladı sanki vücudunu. Korkuyla bakındı çevresine. Valizini kaptığı gibi koşar adımlarla sokağın sonuna doğru yürüdü. Bu arada kucağındaki Dilâra uyanmıştı. Esra, bakkal Bekir’in dükkânında ışık görünce biraz olsun rahatlamıştı. Usulca süzüldü dükkândan içeri.
- Bekir Ağabey?
Bekir tezgâhın arkasındaki malları topluyordu. Başını çevirip baktı Esra’ya. Önce bir şaşkınlık yaşadı. Sonra gözlerini kıstı:
- Esra? Esra sen misin?
- Benim Bekir Ağabey… Ben geldim…
- Vay canına! Kızım nereden çıktın sen? Hay Allah, gel bakayım, aman bu da kim böyle?
Esra gülümsedi:
- Bu benim kızım Bekir Ağabey. Bizimkiler yok Bekir Ağabey. Evde hiç ses yok, perdeler falan da kalkmış, taşındılar mı yoksa?
Bekir yutkundu, önüne baktı:
- Çok şeyler oldu Esra, gel seni bize götüreyim kızım, orada uzun uzun konuşuruz. Yalnız az bekle, dükkânı kapatayım. Gülsüm de şaşıracak şimdi seni görünce. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.