EZBER BOZANLAR-İFFET POLAT

A -
A +
Sentim Bilişim icra kurulu üyesi, AK Parti genel merkez kadın kolları İnsan Hak ve Hürriyetlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı değerli büyüğüm İffet Polat hanım ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Bu yazımda çizgisinden ve duruşundan taviz vermeden bilişim ve teknoloji sektörünün başarılı kadın yöneticilerinden İffet hanımın ve samimiyetiyle siyasetin İffet ablasının biz gençlere ilham verecek, sıfırdan zirveye ezber bozan başarı hikâyesini sizlerle paylaşacağım.
***
EZBER BOZANLAR-İFFET POLAT
İffet Polat, 1968 İstanbul doğumlu, aslen Erzincan Kemaliye kökenli, taksicilik yaparak ailesini geçindiren bir babanın kızıdır. Beş kardeşin en büyüğü olan İffet Polat, çocukluğunu  İstanbul’un farklı siyasi görüşlerini içinde barındıran, politik hareketliliğin yoğun olduğu bir  ilçesi olan  Kağıthane Nurtepe’de geçirir. Dedesi İstanbul’un işgali döneminde İstanbul’a gelerek İstanbul postanesinde çalışır. Babası Nişantaşı’nın o zamanlardaki gecekondu bölgelerinde doğup büyüse de, Nişantaşı’nın elit ve zengin ailelerinin çocuklarıyla ilkokulu beraber okur. Öğretmenlerinin müziğe yeteneği olduğunu keşfetmesiyle keman çalmayı öğrenir. Ünlü sanatçılara kemanıyla eşlik eder. Harflerin teker teker dizilerek basımın yapıldığı dönemde  bir süre Tan matbaasında klişeci olarak çalışır. O dönemde Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti gibi değerli isimlerle tanışır. İffet Polat’ın babasının tam anlamıyla İslami hayata dönüşü Sultanahmet’te dinlediği bir Cuma namazı vaazıyla olur. O günden sonra beş vakit namazına ve İslami bir hayat tarzına döner. İffet Hanım ilkokula giderken babası da akşamları camiye giderek Kur’an-ı kerim okumayı öğrenir.
İlkokulun ardından ortaokulu ve liseyi Eyüp İmam Hatip Lisesi’nde okur İffet Polat. Ortaokul yılları 12 Eylül dönemine denk gelir. “Bir gün radyoyu açtık. Sirenler çalıyor. İhtilal olmuş. Sokağa çıkma yasağı var. İmam hatibe gidiyorum, insanlarda  karamsarlık ve endişe olan dönemlerdi”  diyor ve sözlerine devam ediyor İffet Hanım: “Mekanların insanlar üzerinde etkileri vardır. İlkokul dönemimi Nurtepe’de geçirdim. Okuldaki arkadaşlarımın yakınlarının birçoğu siyasi hareketler içindeydi. Ortaokul ve lise dönemlerimi Eyüp’te geçirdim. Eyüp ilçesinin farklı bir atmosferi vardır. Siz  hayatınızın en canlı ve enerjik dönemlerindesiniz ama etrafınız mezarlıklarla dolu. Hayattan çok ölüm var. Her adım ölümü hatırlatıyor. Ama bu atmosfer beni hiç olumsuz etkilemedi. Ölümle hayat birbirine kardeştir. Ölümün hayatın bir parçası olduğunu, inananlar için ölümden sonraki hayatın ebedi ve hakiki hayat olduğunu tüm iliklerime kadar hissettiriyordu bana. Çocukken hep hayal ederdim türbelerin içini. Bilinmeyen bir âleme açılan bir kapı gibi gelirdi. Şimdiki gibi Eyüp Sultan Hazretlerinin sandukalı kısmını göremezdik o zamanlar. Bizde bir hayal dünyası oluştururdu. Bu şuurla yetiştik elhamdülillah. Biz  görsel ve sosyal medyanın etkisinde şu anki kadar olmadığımızdan  biraz daha düşünsel yoğunluğumuz fazlaydı. Necip Fazıl’ın vefat ettiğinin ertesi günü mezarına gittim. Üstadın mezarının olduğu yerde İstanbul ayaklarınızın altındadır. Cuma vakitleri  kız öğrencilere tatil olurdu. Hemen üstadın mezarına giderdim ve  sanki onunla beraber o  eşsiz manzarayı seyre dalıyoruz gibi hissederdim. Babamın şuurlu Müslümanlar olmamızda  çok büyük emeği vardır... Bir kaset çalarımız vardı. Evde sürekli o kaset çalardan dinî sohbetler dinlenirdi. Kulak dolgunluğumuz küçük yaşlardan itibaren oluşmaya başlamıştı. Şunu bilmemiz lazım, bugün çocuklarımız televizyonlardaki dizilerden, reklamların mesajlarıyla dünyayı algılıyor ve öyle  yetişiyorlar. Evlatlarımızı sohbetlerin, ilmi tartışmaların olduğu mekanlara götürmek lazım. Çocuk beyaz bir sayfadır. Ne yazarsanız onu okursunuz. Okul hayatıma dönecek olursak imam hatiplerin şimdiki gibi güzel binaları yoktu. Erkek öğrenciler şu an Eyüp Nikah Sarayı olan binada eğitim alırdı. Kızlara yer kalmadığı için hemen yan tarafındaki müftülük  inşaatının müştemilatındaki bir oda da eğitim verilirdi. 20 kişilik bir topluluktuk. Hocalarımızın çoğu  medreselerde yetişmiş,  gönüllü olarak bize ders veren çok değerli isimlerdi. Mehmet Emin Saraç hocanın kardeşi Osman Saraç hocam ortaokulda elimi tutarak besmele yazmayı öğretmiştir. Hocalarımız bilmedikleri konulara dahi talebe gibi çalışıp bize konuları öğretmeye çalışırlardı. Zal Mahmut Paşa Camii imamı Hamdi Nizam hocamız vardı. Bildiği kadarıyla bize İngilizce öğretirdi. Evde çalışır, sonra gelip bize anlatırdı. Hocalarımızın hepsinin emekleri üzerimizde çoktur. Bugün onların onda bir gayreti ve ihlası olsun öğretmenlerimizde Türkiye farklı olur. Öğretmenlik çok önemli. Milli , inançlı ve fedakar öğretmenlerimiz olmalı. Üç meslek para için yapılmaz, yapılmamalı: Askerlik, doktorluk ve öğretmenlik. Askerin karşılığı bizim literatürümüzde mücahittir. Allah yolunda savaşanların, vatanı koruyanların dereceleri çok yüksektir. Doktorları söylemeye gerek yok, bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibi oluyor. Öğretmenlik ise peygamber mesleğidir. Tüm peygamberler ümmetlerinin öğretmeniydi yol göstericisiydi…
***
İmam Hatip Lisesini  bitiren İffet Polat, edebiyata olan ilgisi  Boğaziçi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanır . Boğaziçi Üniversitesi’nin ortamı imam hatipteki ortamından çok farklıdır. Bir dönem bocalar, hatta okulu bırakıp tekrar hazırlanıp başka üniversiteyi kazanmayı bile düşünür. Ama babasının “Bu senin hayatındaki önemli sınavlardan biri ve bunu aşarsan hayatın için güzel bir adım atmış olacaksın” demesi üzerine mücadeleye geri döner ve okulunu tam zamanında bitirir. Bu arada üniversitede eşiyle tanışır ve ikinci sınıfta evlenir. Eylülde mezuniyet törenine katılır. Ekimde ilk kızı dünyaya gelir.
Şöyle devam ediyor İffet Polat:
“Evlilik, okulun bitmesi, kızımın dünyaya gelmesiyle hızlı bir hayata giriş oldu benim için. Maddi sıkıntılarımız başladı. Dönemin aileden sorumlu bakanı Cemil Çiçek’i hep hayırla anarım. Evli öğrencilere devlet burs verirdi. Bir dönem  bu burs geçimimize çok katkı sağladı. Okul bitince burs kesildi. Eşimin okulu uzadı. Sonra askerlik falan bir süre iş bulamadı. Bu sürede bende Eyüp İmam Hatip’te ücretli  İngilizce öğretmenliği yaptım. Bir yandan da yayın evlerine çeviriler yapıyordum. Ancak düzenli bir iş bulmam gerekiyordu. Başörtü yasakları var. Gazeteden iş başvuruları yapıyorum. Görüşmeye gidiyorum, başörtülü olduğumu görünce o meşhur cümleyi söylüyorlar:
-Biz sizi ararız... Ve tabii ki de hiçbir dönüş olmuyordu. Yine bir gün gazetede bir iş ilanına başvurdum. Çağırdılar, görüşmeye gittim. Şirket yetkilisi ile görüşmek için 8-9 saat bekledim. Bekledim çünkü işe gerçekten ihtiyacım vardı. Görüşme 7-8 dakika sürdü ve yine o meşhur cümle:
-Biz sizi ararız... Kendi kendime bunlarda aramayacak dedim. Aynı günün akşamı  telefon çaldı ve yarın başlayabilirsin dediler. Görevim yurt dışı işleri için çevirmenlik ve tercümanlık yapmaktı. Böylece o zaman adı Sena Bilgisayar olan Sentim Bilişim’deki iş hayatım başlamış oldu…”
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan İffet Polat’ın bilişim sektöründeki kariyeri tercümanlıkla başlar. Tercümanlıktan bilişim sektörü üst düzey yöneticiliğine uzanan kariyer basamaklarını adım adım çıkmaya başlar. İşini severek ve aşkla yapar. Hem işini kaybetmemek zorundadır hem de teknoloji dünyasının dinamizmi onu daha çok motive eder, hoşuna gider. Kadın çalışan olarak erkekler bir çalışıyorsa onun beş çalışması gereklidir. Kısa sürede bu azmi ve çalışkanlığı patronlarının dikkatini çeker. Bulunduğu şirkette sırasıyla önce  ithalat müdürlüğü, talep ve satın alma müdürlüğü, lojistik birimi müdürlüğü, iş geliştirme direktörlüğü ve en son şirkete bağlı kurulan başka bir şirketin genel müdürlüğü görevini üstlenir. Kendisine bu görevlere  getirilme süreçlerini sorduğumda: “Şirkette bu işi kim yapar?” dendiğinde, ben hep bir adım öne çıktım. Bir önceki bulunduğum pozisyondaki başarım, bir sonraki pozisyona getirilmemde hep referansım oldu. Şirketin joker elemanıydım diyebiliriz” diyor…
Bu arada bir yandan da siyasi hayatı başalar İffet Hanım’ın. Babası Milli Görüş’tendir. Aileden gelen bu bilinçle İffet Hanım 2002 yılında  AK Parti İstanbul Kadın Kolları’nın kuruluş sürecinde yer alır. İlk seçimlerden sonra iş hayatının yoğunluğu sebebiyle siyasete ara verir. 2011 yılında İstanbul Kadın Kolları yönetimine davet edilir, yerel yönetimler başkanlığı yapar. 2015 yılında AK Parti İstanbul Kadın Kolları başkanı olur. 9 ay gibi bir sürede 2 seçim sürecini başarıyla atlatır. Özellikle kadın kolları başkanlığı döneminde şefkatli ve anaç duruşuyla siyasetin İffet Ablası olur, gönülleri kazanır. Başkanlığın ardından Genel Merkez Kadın Kolları MKYK üyeliğine seçilir. Haziran ayı itibariyle Genel Merkez İnsan Hak ve Hürriyetlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenmiştir.
Şimdi de siyasetin ve iş dünyasının muhafazakar, başarılı kadın yöneticisi İffet Polat’ı soru ve cevaplarla tanımaya devam edelim:
EZBER BOZANLAR-İFFET POLAT
-Eğer maddi sıkıntılar yaşamasaydınız yine de iş hayatına atılır mıydınız?
 
Muhtemelen evde sıkılırdım. Geleneksel ev süreci beni sıkardı. Temizlik yap, yemek yap, çocuklar büyüdü, eşyaları değiştir. Bu sarmal beni sıkardı. Çalışma hayatı bana kanaat etmeyi, iktisatlı yaşamayı, insanları empati kurarak anlamayı öğretti. Şu da var aile sadece ne kadının ne de erkeğin üzerine zimmetlenmeli. Her iki tarafında ortak emeği olmalı. İş hayatında olmasam bile sosyal ve sivil aktivitelerin içinde olurdum.
 
-İş hayatınızda çizginizi bir kadın olarak nasıl korudunuz?
 
Kız olsun erkek olsun evlatlarımızı şuurlu yetiştirmeliyiz. Renkleri, duruşları sağlam olmalı. Müslüman bulunduğu kabın şeklini almaz, kap onun şeklini alır. Duruşuyla, tavrıyla, oturması kalkmasıyla insanlar ahlaki sınırlarını çizebilir. Bence Müslümanca bir duruş en çok da iş hayatına lazım. Çünkü helal ve haram çizgisi birbirine karışmış durumda. Sosyal ve özel hayatlarında son derece dindar olan kişiler iş hayatlarında son derece seküler davranabiliyorlar. Dinimiz, ticaret hayatının ana temellerini de çok güzel ortaya koymuştur. Sosyal adalet ve huzur için çok önemlidir. İş hayatında, ticarette en güzel örnek Efendimiz aleyhisselamdır. Unutmamalıyız ki, inanıyorsan en güçlü sensindir. İnanç insana kuvvet ve azim verir.
 
-Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz? Hayal ettiğiniz yerde misiniz?
 
Kesinlikle bugünlerimi hayal edemezdim. Rabbime şükürler olsun. Ücretli öğretmenlik yaptığım yıllarda Çamlıca’da oturuyor, Eyüp’te çalışıyordum. Otobüs, minibüsle gidip geliyorum. Para yok, pul yok. Eve varmak için Kirazlıtepe’de minibüs bekliyordum. Gün geliyor kar yağıyor, yağmur yağıyor, ayaklarım sırılsıklam oluyordu. Minibüs geliyor dolu, minibüs geliyor yine dolu. Yanımızdan geçen özel arabalara bakıp bir gün benim de arabam olacak mı diye düşünürdüm. O günlerimi hiç unutmuyorum. Bazen duraklarda durur arabaya kadın ve çocukları alırım. Hiçbir şey için çırpınmaya, helak olmaya gerek yok. Her şey olacağına varıyor zaten. Sen yeter ki yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya çalış. Yeter ki Allah’a güven..
 
-Başörtülü kadın bir yönetici olarak iş hayatında çekinceleriniz oldu mu hiç?
 
Gerek Türk şirketlerle  gerekse uluslararası önemli firmalarla üst düzey birçok görüşmelerimiz, bağlantılarımız oluyor. İlk zamanlar ne düşünürler diye merak ediyordum. Sonra dedim ki onlarda insan ben de. Farkımız ne? Hatta bir anımı paylaşayım. 2012’de şirketimi temsilen  Washington DC’de Microsoft’un dünyadaki partnerlerinin katıldığı bir etkinliğe gittim. Yerel bir TV kanalı tüm katılımcılarla kısa röportajlar yapıyordu. Benim yanıma da geldi. Sorular sordu, ben de on dakika boyunca kendisine etkinlikle ilgili röportaj verdim. Kaydı sonlandırdıktan sonra “Çok güzel konuşuyorsunuz . Gerçekten paylaştığınız bu fikirlere inanıyor musunuz?” dedi. Röportaj yurt dışında kanallarda da yayınlandı hatta.
Etkinlik katılımcılarından hiç heyecanlanmadın mı diye soranlar oldu. Hiç heyecanlanmadım çünkü hem dile hem de uzmanı olduğum konuya hakimim. Neden heyecanlanayım ki?
Ama itiraf etmem gerekirse bir Türk kanalı olsaydı heyecanlanırdım. Birçok dünya devi firma yöneticileriyle tanışıyor ve toplantılara katılıyorum. Muhafazakar iş kadınlarına Türkiye’de ön yargı daha fazla maalesef. İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır. Uzmanlık alanınıza hakim olmak dışında bir çok farklı alanda da bilgi sahibi olmak, sohbet edebilmek gerekir. Mesela ben şiir ve edebiyat çok severim. Şiir sezgilerinizi arttırır ve bu iş hayatında başarınızı arttırır. Ben sayısal, sözel diye bir ayrıma inanmıyorum. Edebiyatta matematiksel bir şeydir.
 
-Siyasete neden atıldınız?
 
Siyaset köklü değişim ve dönüşümleri gerçekleştirebilmek için meşru bir alandır. Eğer ülkemizin çağdaş ve refah seviyesiyle önde gelen ülkelerden olmasını istiyorsak bu meşru alanı hem ülke içi siyasi alanda hem de dünya siyasetinde iyi kullanmamız gerekir. Ülkemizin mazlum coğrafyalara el uzatabilmesi için siyasi arenada da güçlü olması gerekir. Cumhurbaşkanımız tüm  dünyaya “Dünya 5’ten büyüktür” diyerek kral çıplak diye haykırdı. Dünyanın bir kesiminin çok yemekten  kaynaklanan hastalıkları tedavi etmek için harcadıkları parayla, dünyanın diğer kesiminde açlıktan ölen insanlar doyurulabilir. Dünyayı ancak meşru olarak siyasetle değiştirebiliriz.
 
-Kurucusu olduğunuz Fatıma Derneği ve Bilişim ve İnovasyon Derneği’nden biraz bahsedebilir misiniz?
 
Fatıma Derneği’mizi hasta ve çocuklara destek olmak ve onlara özel etkinlikler düzenlemek için kurduk.
Türkiye’nin gelişiminde bilişimin lokomotif olduğuna inanan muhafazakar kesimin temsilcileri olarak Bilişim ve İnovasyon Derneği’ni kurduk. Henüz yeni bir derneğiz Türkiye’nin bilişim stratejilerine yön verecek rapor çalışmaları yapacağız. Derneğimizde muhafazakar çevrelerin bilişim dünyasına  daha fazla dahil olması ve Türkiye’nin büyüme sürecinde bilişim sektörünün daha aktif rol alması için çalışmalar yapıyoruz. Bilişimde sınıfsal kalkınmaya destek vereceğiz. Vizyon ve proje çalışmaları yapıyoruz. Üsküdar Belediye’siyle Üsküdar Gençlik Merkezi’nde bilişimle ilgili seminerler düzenledik. Okullarda çocuklarımıza internetin kullanımıyla ilgili seminerler verdik. Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle ar-ge projeleri yapıyoruz. Ekim gibi derneğimizin lansmanını yapacağız inşallah
 
-15 Temmuz kalkışması ve daha sonra yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Çok karanlık ve vahşi bir girişime sahne oldu 15 temmuz gecesi. 23.45’te sokağa çıktığımda ilk hissettiğim müthiş bir sükûnet vardı. Ara sokaklardan sakin bir şekilde insanlar meydanlara ana arterlere yürüyorlardı. O geceyi hatırladıkça sükûnetin şehitlerimizin aziz kanları sayesinde, Rabbimizin rahmetini celbettiğimizi ve belki de o gün huzurun kaynağının aramızda yürüyen melekler olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız her zaman millî ve yerli olma vurgusunu ön plana çıkarıyor. Çok mühim bir husus. Okullarınızda okurlar, evlerinizde büyürler ama yerli ve millî olmazlar. İşte o gece yemeyip yedirdiğimiz içmeyip içirdiğimiz, iyi eğitilsinler korunaklı yaşasınlar diye vergilerimizden pay verdiğimiz, ayaklarına taş değmesin diyerek dualar ettiğimiz insanlar bizi kurşunladılar bombaladılar, can kardeşlerimize kıydılar. Çünkü onlar yerli ve millî değillerdi. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi bizim tarlaları sürmüşlerdi ve mahsul bizim değildi. Bir musibet bin nasihatten evladır, derler. Dersimizi almamız lazım. Çocuk ve gençlerimizin eğitimi işinde birinci sorumlu ailedir. Peygamber Efendimiz “Hepiniz çobansınız ve sürünüzden sorumlusunuz” diyor. Çoban kelimesi çok manidar. Çoban sorumluluğu altındaki sürüsünü gözünden ayırmaz.. Biz de çocuklarımızın eğitim işini başka kimseye devredemeyiz. Hep elimiz üzerlerinde olmalı.
Millet Laz’ı Kürd’ü  Arab’ı Çerkez’i Türk’ü, Alevisi Sünnisiyle ve tüm politik farklılıkları ile tek yürek oldu. Bu çok özlediğimiz bir manzaraydı. Bu hali itina ile korumak lazım. Bunlarda oyun ve hile bitmez daima uyanık olmak lazım. Bundan sonra yapılması gereken devleti hızla hiçbir ikiliğin yuvalanamayacağı şekilde şeffaf, hesap verebilir ve entegre çalışacak şekilde yapılandırmaktır.. Korkmamak gerekiyor. Biz büyük bir milletiz, büyük bir devletin bakiyesiyiz. Genetiğimiz bu tür olaylara alışık ve dirençli. 100 yıllık bir inkıta oldu. Çanakkale ruhu elhamdülillah dimdik ayakta. Bu ruhu milletimiz, ülkemiz ve coğrafyamız için daha çok geceyi gündüze katarak tam olarak ekonomik, teknolojik ve siyasi bağımsızlığımızı kurana kadar çalışmamız lazım. Tek çaremiz çalışmaktır. Düşmanımızı gözünden tanıyacak feraset bu millette vardır. Gençlerimiz bu sınavı şükür güzel verdiler. Bir çoğu Allah yolundaki o erler gibi oldular. Bundan sonra hepimize düşen kenetlenmek. Cumhurbaşkanımızın bu kenetlenmede çok büyük rolü var. Milletin içinden çıkan milletin adamının millette çok büyük karşılığının olduğunu gördük. Başbakanımız çok soğukkanlı ve tam bir koordinatör gibi çalıştı. Allah kendilerinden razı olsun….
***
Kadınlar ailenin, bulundukları toplumların mihenk taşlarıdır. Varlıkları bulundukları her ortama değer katar. Kadın gelecek nesillerin annesidir, onları yetiştirendir. Ülkemizin bilişim sektörü başta olmak üzere  tüm sektörlerde inançlı, işinin ehli, yetişmiş kadınlarına ihtiyacı var. İffet Polat Hanım, hem 2 evladının annesi olarak, hem iş dünyasının başarılı kadın yöneticisi olarak hem de siyasetin samimiyetiyle İffet ablası olarak muhafazakar kesim kadınlarımıza ezber bozan kariyeriyle örnek bir isim.
 
Ve son olarak İffet Hanım’dan:
 
Bu dünyada hepimiz faniyiz. Önemli olan arkamızdan hoş bir sada bırakmaktır.
Dünyadaki telaşemiz bittiğinde skor kartımızda “İyi bir insandı, iyi bir Müslümandı” yazdırabileceksek ne mutlu bize…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.