Uçurtmayı vurdular...

A -
A +

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konuydu ‘Arda Meselesi...’ Konu biraz soğumuş, hatta cazibesini kaybetmiş olabilir ama benim en öne koyduğum adamın en arkada koşmaya başlaması kanıma dokundu ve herkes gibi ben de ona bir teşhis koymayı deniyorum…

O bir uçurtmaymış meğerse... 4 jet motorlu uzak mesafe uçabilen bir jet zannettiğimiz o delikanlı; meğerse ‘insansız hava aracı’ bile değilmiş, sadece kuyruklu bir uçurtmaymış...

Kâğıttan yapılma…
Kuyruklu...
Hani ne kadar yüksekten uçmuş olursa olsun sonunda ya bir tele, ya da bir ağaç dalına takılıp kalan ve ipi elinde tutanların üzgün baktığı bir küçük çocuk gibi göz pınarındaki iki damla yaşa mahkûm bir uçurtmaymış...
Bayrampaşalı top toplayan çocuk iken bir uçurtması bile yoktu belki...
Kendi uçurtma olmaya karar verdi sonunda…
İpi uzundu…
En yükseklerde uçtu bir süre...
Sonra da hep uçacağını sandı ve rüzgâra kapılıp gitti...
Gökyüzündeki yıldızları durdukları yerden alıp kendi elleriyle baştan yerleştirmeye karar verdi… Gürül gürül akan bir nehrin kaynağına doğru ve akıntının tersine yüzebileceğini sandı...
Onu yazanlara da ayar vereceğini sandı…
Benim derdim topa nasıl vurduğuyla değil, topa vururken nasıl durduğuyla ilgili…
Yeteneklerine hayranım ama niye o yeteneklerini insanlıkla donatmaktan vazgeçtiğini anlayamadığımız için ondan vazgeçtik biz...
Dünyanın; taca çıkan topu Hagi’ye uzattığı kadar küçük olduğunu unutup, aynı duşa girdiği Messi kadar büyük olduğunu sandı...
Sonunda uçurtmayı vurdular...
Hem de Ampute Millî Takımı’nın kaptanı Osman’ın koltuk değneğini kapan, ona vurmaya başladı ve uçurtma düştü…
Her kâğıt parçası gibi tabiatta yok olup gitmeyi seçti ve yok olup gidiyor...
Bayrampaşalı delikanlı Barcelona’nın Torre Molinos sahilindeki kumlar gibi savruldu gitti…
Unuttu havalar soğuduğunda gölge veren ağaçların unutulduğunu...
Yani...
Uçurtmayı vurdular…
Yere düşünce baktılar ki...
Bir kuş bile değilmiş...
Kâğıttanmış…
 
Derbiye kilitlendik...
İşi gücü bıraktık derbiye kilitlendik…
Zaten beklenen de buydu...
Ne yurt dışı harekât var gözümüzde, ne de yeni üniversite sınav biçimi...
Kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım haftalarının en katmerlisi karşımızda ve derbi maçın gerilimiyle yürekleri basan adrenalin yükü, aslında büyük kalabalığın en büyük meşruiyetidir…
Trabzonspor’un yaşadığı felaketi bile ikinci plana attığı için camiası şükretmeli...
Umarım sakin bir hafta sonu geçiririz...
 
Bu gece büyük gece… 
Beşiktaş bir kere daha tarih sayfalarının önüne çıkıyor...
Şampiyonlar Ligi gibi en üst düzey harekâtın en önemli hamlesini, bunalımın içine girmiş olan Monaco Prensliği’nde verecek...
Tek güvenimiz artık genlerine işlendiğini düşündüğüm Avrupa macerasını ligden çok farklı oynayabilme alışkanlığıdır...
Cenk Tosun’un bir kere daha vitrine çıkacağı, Talisca’nın bir kere daha vuracağı, Quaresma’nın bir kere daha ortalayacağı, Babel’in beklenmedik şutlarından birini bir kere daha atacağı ve Fabri’nin bir kere daha tutacağı bir gece olsun...
Bir olsun bizim olsun...
 
POST-İT
UltrAslan grubunun artık bu futbol takımının transfer komitesi gibi davranmayı bir yana bırakması gerekiyor. 
Islıkla, yuhala, onu gönder, bunu al, şu da oynamasın…
Bundan vazgeçmedikleri takdirde kimya yine bozulabilir ve oynanan maçın UltrAslan huzurunda yapılan bir ‘seçme’ olmadığını idrak etmezlerse yakalanan sinerji çöpe gider...
 
S-ÖZ: 
“Bir insanın köleliğe duyduğu nefret çok güçlü olabilir ama asla bir kölenin duyduğu nefretten daha güçlü olamaz...”
AMİSTAD filminden bir replik...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.