Her şeyde bir hayır vardır

A -
A +
 Bize “değiştiremeyeceğimiz geçmiş olaylar için vah edip dövünmek şeytan vesvesesidir” derdi...
 
 
Hayat öyle bir roman ki, bir sonraki sayfanın bugünden okunması imkânsız… Daha enteresanı kaçıncı sayfada biteceği de meçhul…
Benim romanım da yıllar öncesinden bir eylül ayında başlamış. Benim ebem de komşumuz Şerife Abla imiş. Anacığım beni altıncı çocuk olarak dünyaya getirmiş. Ve bu altı çocuğun altısını da evinde sessiz sedasız ve gürültüsüzce dünyaya getirmiş… Ve onun bu doğumlarında değişmez ebesi esasında sabır, tevekkül, kanaat ve edep imiş… Rabbine tam teslimiyet…
Aslında eğitimin temel gayesi “nefis eğitimi” olmalıdır ve bu olmaz ise nice okumuşlar ama edep yoksunu kimseler toplumda söz sahibi olur.
Ama bizlerin anneleri okul okumamış olsa da nefislerini esir almış devler gibiydi. Sapasağlam aile yapımız o devlerin en büyük eseri idi. Manevi zenginlikler ortamında yetişmiş analarımızın imanı, her zorluğu kolaylaştırıyor, hayatı güzelleştiriyordu.
Şimdi nice modern hastanelerde normal doğumdan korkup sezaryenle doğum yapan… Bir çocuk doğurduktan sonra bu tek çocukla yetinen anaların hâline bakıp ne hâllere gelmişiz diye üzülüyorum… Dünyaya her biri edep timsali altı çocuk armağan eden anacığımı saygıyla anıyorum...
Ya babam? Babam da tevekkül yüklüydü. Felaket gibi gördüğümüz nice olaylarda “Her şeyde bir hayır vardır, aklımız ermez” diyerek kendini teselli ederdi…
Bize “değiştiremeyeceğimiz geçmiş olaylar için vah-tüh edip dövünmek şeytan vesvesesidir” derdi.
Ama ondaki bu tevekkül onu asla tembelliğe sevk etmiyordu. Yine de zorluklar karşısında yılmadan mücadele eden bir enerji kaynağı taşıyordu yüreğinde.
Nitekim yıllar öncesinde üç ayda otuz lira maaşla emekli olunca, altı çocuğuna daha iyi istikbal sağlayacak parayı kazanabilmek için, uzak bir köyün halkının hocalık teklifini derhal kabul etmişti...
Babamı kaybettiğimizde ben ilkokulda, ağabeyim de liseyi yeni bitirmiş üniversiteye kayıt hazırlığındaydı.
Efendisini yitirmenin acısının yanı sıra, altı çocuğunun gelecek düşüncesi annemin yüzünden okunuyordu. Bunu sezip hemen boynuna sarıldım:
“Anneciğim korkma, ben erkek işlerini yüklenirim, seni hiç yormam” dedim.
Bağımızda çalışmaya koştum. Yazın şehirden bağa taşınır, güzün şehre dönerdik... İlkbaharda bağa taşınmadan evvel de bahçeyi sulamak gerekirdi. Bazen sulama işi geceye kalır, elektrik olmadığından fener kullanılırdı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.