Yenilikçilik nedir?

Görülen şeylerin yepyeni bir bakış açısı, farklı yöntem ve formüllerle ortaya konması yenilikçilik bence. Bazen bunu mantık dışı şeyler yaparak da sağlayabilirsiniz. Dünya üzerinde olup biten her şey yenilikçilik için yeni birer araçtır. Gerçekte gelişme kaydetmek için yapılan her işte yenilikçilik olmalıdır.

Bir insan nasıl yenilikçi olabilir? Aslında hepimiz belli ölçülerde yenilikçiyiz. Entelektüel sermayesi ve ikna gücü olmalı. Mesela bir içecek reklâmını yapıyorsam, amacım sana bir tane satmak olmaz. Bu çok kolaydır ve bunun için birçok şey yapabilirim. Amacım seni onun tiryakisi yapmak ise bunun için dikkatini çekmem, fikirlerimi aktarmam ve ikna etmem de gerekir.

Ürünler aynı olsa da her markayla aklınıza gelen şeyler farklıdır, yenilikçilik tam da burada yatıyor.

Derler ki elektrik bulunana kadar Amerikalılar ortalama dokuz saat uyuyordu. Elektrikten sonra uyku oranı yedi saate düştü. Deli bir dünyada yaşıyoruz. İnternet nereye gideceğini bilmiyor ve sanki gelecekte her şeyin online olacağı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Artık tüm sistemler hazır altyapı üzerine bilgi ekleme yöntemiyle çalışıyor. İnternet şirketleri hızla büyüyorlar. Ama onları da zorda bırakacak ve belki de silip süpürecek bir dalga daha geliyor. O da müşteri memnuniyetinin getirdiği yeni bir tavsiye yolu… Yani e-Postalarla müşterinin bir başka dostuna tavsiyesi ve onu müşteri yapması yolu… e-Mail kanalıyla ahbaptan ahbaba satışların gerçekleştiğini bir düşünsenize… Derler ki İstanbul’da bir müşteri ile bir işportacının tekrar karşılaşma ihtimali kırk binde birdir. Ama günümüzde bu ihtimal çok daha aşağılara inmiştir. İnsanların her birinde bir mobil ağ ve her birinde bir internet var… Dolayısıyla müşteriye ulaşmak kolay olduğu gibi müşteriyi memnun etmek de bir o kadar önem kazanmıştır. Bu sebeple de ilk olmak önemli değil, hızlı bir takipçi müşteri zinciri oluşturmak ve bu zinciri her daim memnun etmek önemlidir. Bunun için de beceri sahibi olmak değil “düzgün tavırlı” olmak lazımdır. Bir başarılı iş adamının sözüdür: “Ne kadar çok kazanmak istiyorsan o kadar dürüst olmak zorundasın.”

            Emin Ceylan

 

 

 

ŞİİR

 

 

Kaldık mı tek başımıza,

Bir Köroğlu bir de Ayvaz?

Girdik yetmiş yaşımıza,

Bir Köroğlu bir de Ayvaz

 

Oğlanı kızı everdik,

Şükür torunları gördük,

Ahret bohçamızı dürdük

Bir Köroğlu bir de Ayvaz.

 

El açıp yalvarıyoruz.

“Binlerce şükür” diyoruz.

Misafiri bekliyoruz,

Bir Köroğlu bir de Ayvaz.

 

Yavan ekmek soğan yeriz,

Yaradan'a hamd ederiz.

El ele tutar gezeriz,

Bir Köroğlu bir de Ayvaz.

 

Biter dünya pazarımız

Toprak olur üzerimiz,

Yan yanadır mezarımız

Bir Köroğlu bir de Ayvaz

 

 

 

 

Günümüzde kullandığımız bazı kelimeler Farsça birleşik kelimelerdendir. Yani iki isimden oluşmuş kelimelerdir. Bunlar bir isim tamlamasında tamlayanla tamlananın yer değiştirdiği bir isim tamlamasına benzerler. Birkaç örnek vermek gerekirse: “ser-asker” kelimesi bizdeki karşılığı "komutan" olmuştur. Bunun gibi “mîr-alay" alay komutanı, albay anlamındadır. “Der-saadet” saadet kapısı anlamındadır, bu da İstanbul’un adıdır. Yine “ser-hadd”, "sınır" anlamındadır. “Ser-mâye”, anapara yani kapital anlamındadır. “Âb-rû” yüzsuyu, şeref anlamındadır. 

 

 

HARAMEYN: İki mukaddes harem anlamına gelen kelime aslında mukaddes “Mekke-i Mükerreme” ve “Medine-i Münevvere” şehirlerine verilen ortak isimdir. Osmanlı padişahlarına Hilâfete sahip olmaları sebebiyle bu iki şehrin hizmetkârı ve koruyucusu anlamında “Hâdim-ül Harameyn-iş şerifeyn” unvanı verilirdi. Yavuz Sultan Selim Halep'i fethettiği haftanın ilk cuma namazını Melik Zâhir Camii'nde eda ederken, hatip hutbede "Malik-ül Harameyn-iş şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Harameyn'in maliki olmak ne haddimdir. Ben Harameyn'in hizmetkârı olmakla iftihar ederim" demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir.