Sanattan uzak bir nesil

A -
A +
Eğitim sisteminde gözümüze çarpan bir mesele daha! Nedir giderek artan, düzelemeyen iç sıkıntıların sebebi şu sistemde?
Bir insanın yetişmesi için sadece kitap mı okutmak gerekiyor? Bir sanat icra ederken yaptığımız el işinin kendinize verdiği mesajları aldınız mı hiç? Misal vermek gerekirse bir terzi; ilk olarak hayal edilen elbisenin kişide güzel durması için çıkardığı kalıplarını hazırlayıp (karar verme), kumaşı kesmek için masaya yatırdığında kıyafetin bitmiş hâlini düşünerek kalıplarını çok düzgün şekilde ölçerek kumaşa tutturup keserek (ileri görüşlülük), sonrasında oluşan prova esnasında çıkan olmazlıkları (sabırla) düzeltip makinede diker. İşi sağlama alır. Sırasıyla yapılan yapım aşamaları esnasında çıkan hatayı erinmeden yola koyarak bitirip (hakkını verebilme), kişinin kusursuzca giymesine âmil olarak (başarı), verdiği mutluluk pahasına karşılığını alır (emeğin meyvesi)...
Sonuç olarak yeteneği hiç denecek kadar aza indirgemiş bir yapı, gelişimini ne denli başartabilir? Sadece okumaya, yazmaya yönelterek başarının %50'sini kazandırmaya çalışmalarının farkındalar mıdır? İkisini beraber götürmek maharet ister ancak en asıllı ustalar yetişir. Şimdi işin kolayına kaçılmakta olup yağmur yağarken şemsiyenin altından hiç çıkılmaması gerektiğini öğretmese bile bunu beyinlere empoze ederek gençliğin muhtelif işlerde adapte olmasını güçleştiriyor. Misalen öğreticinin moda ve tasarım okuyan öğrenciye tasarımının dikiş yöntemlerini gösterdiği hâlde kendisinin dikmesi gerektiğini endekslemiyor.
Allah vergisi olarak bildiğimiz akıl ve yetenekleri birçoğumuz kendisini geliştirip hatırlamakta olmadığı gibi farkında olmadan tezahüren (ortaya çıkan) işlerinde hatırlar.
Bu iki beceriyi yapma idrakine ve sevgisine sahip olup muvazenesinde tutmaktadır öncelik. Anlayışı ise eğitime başlatıldığı andan itibaren sezdirilerek uygulamaya koyulmasıdır...
            Merve Tekin
 
 
 
ŞİİR
 
         Haberin Yok
 
Haberin yok yaşadığımdan
Seni kalpte taşıdığımdan
Delirmeye başladığımdan
Haberin yok can haberin yok
 
Hasretinle kavrulduğumdan
Çamlar gibi kuruduğumdan
Çöpler gibi savrulduğumdan
Haberin yok can haberin yok
 
Mecnun diye tanındığımdan
Emmi diye çağrıldığımdan
Viranede barındığımdan
Haberin yok can haberin yok
 
Tez konusu yapıldığımdan
Kitaplara yazıldığımdan
Gönüllere kazındığımdan
Haberin yok can haberin yok
 
Beynimde iz bıraktığından
Yürekte köz bıraktığından
Gözümde yaş bıraktığından
Haberin yok can haberin yok
 
Acılarla doğrandığımdan
Şiirlerle yoğrulduğumdan
Şairlikten soğuduğumdan
Haberin yok can haberin yok
                       Şahin Ertürk
 
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
Osmanlı devletinde Bursa’da yaşlı bir hanımın saati kaybolmuştur. Kadıncağız ertesi gün, doğru vilâyet konağına giderek zamanın valisi Ahmed Vefik Paşa’nın huzuruna çıkıp der ki:
-Vali Paşam! Benim baba yadigârı bir saatim vardı, kayboldu. İşittim ki sizin bir gözlüğünüz varmış, onu takınca bütün kayıp şeyleri görür bulurmuşsunuz.
Vefik Paşa, hükûmete ve hükûmet adamına karşı duyulan bu saf ve temiz inancı sarsmak istemez. Kadıncağıza saati iyice tarif ettirir. Sonra der ki:
-Hanım Teyze, sen şimdi git, yarın gel! Ben inşallah bu gece saatini araştırır bulurum.
 İhtiyar kadın ayrıldıktan sonra çarşıya bir adam gönderip tarif edilene en yakın bir saati satın aldırır. Ertesi gün gelen yaşlı kadına bunu teslim ederken şöyle tembihte bulunur:
-Saatini buyur al teyze! Yalnız saatine mukayyet ol. Bir daha kaybedersen gözlük de bulamaz.
 
ATASÖZÜ
 
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.