Meyve bahçesinin akıbeti

A -
A +
Evet, o bahçeye Furkan Bey gelemezdi artık! Çünkü hayatını kaybetmişti. Haberin gelmesiyle öğrendi herkes bu durumu. Çiftliği, fidanlığı uzun süren bir sessizlik kapladı sonra bir haykırışla olayın farkına varılmıştı.
Herkes ağlıyordu. Furkan Beyin kıyamadığı ağaçları ağlıyordu, dokunduğu dallar kırılıyordu, meyveler tek tek düşüyordu. Çünkü Furkan Beyden başkası dokunsun istemiyordu ağaçlar dallar... Çok kötüydü hava, bulutlar bile dayanamıyordu bu duruma. Furkan Beyin yokluğunu düşünen güneş bile o ışığı o enerjiyi veremiyordu. Kara bulut sarmıştı her yeri, çünkü Furkan Bey dönülecek bir yola gitmemişti. O sabah saatlerinin hiçbir anlamı olmayacaktı. O çiftlik o fidanlık hiç de eskisi gibi olmayacaktı işte. Eskisi gibi neşe saçmayacaktı.
İlk defa ağaçların ağladığını gördü Veli Bey. Ama hiçbir şey ifade etmiyordu onun için; çünkü Veli Beyin düşünceleri farklıydı. Çiftliği ve fidanlığı yok edip onun yerine büyük fabrika açmayı düşünüyordu. Onun aklı fikri paradaydı.
Veli Bey fidanlığı “boş bir iş” diye düşünüyordu. Furkan Bey nasıl bir karakterse Veli Bey tam tersi bir karaktere sahipti. İşte bu yüzden sevilmiyordu çiftlik. Furkan Beyin yokluğundan faydalanıp fidanlığı yok ediyordu ve beklenen an gelmişti.  Çiftliği yıkıp ortalığı toz duman ettikten sonra sıra fidanlıktaydı. Ağaçları yok ediyorlardı. Tek tek kökünden söküyorlardı. Canları çok acıyordu ağaçların ama artık yok olma zamanıydı. Veli Beyin iyi bakamayacağını gereken ilgiyi göstermeyeceğini onlar da biliyordu ve bitti. Koca çiftliği, fidanlığı yok etmişti. Çalışmalara başlamışlardı. Fabrikalar işleme koyulmuştu. Karabük yolu üzerine kuruldu iki tane demir çelik fabrikası. Furkan Beyin naaşı Ankara’da defnedilmişti. Furkan Bey gitmiş onun arkasından her şey bitmişti. Fidanlıktan çıkan son ses “seni seviyoruz Furkan Bey” olmuştu ve ağaçlar yok olmuştu…
           Gamze Yavuz
 
 
 
ŞİİR
 
Vatan satılmaz, bayrak yırtılmaz
 
Vatan için bizim canımız feda.
Ülkeme hor bakan Türk’üm demesin.
Türkiye bir Cennet bu coğrafyada,
Yakan yıkan bakan Türk’üm demesin.
 
Doğusuyla batısıyla tek devlet,
Güneyiyle kuzeyiyle bir millet.
Bu güzelim ülke bölünmez elbet
Ayrımcılık yapan Türk’üm demesin.
 
Hepsi birer yiğit ana kuzusu,
Derler ki dünyada alın yazısı,
Düşmandan alınır bunun acısı,
Askerime sıkan Türk’üm demesin.
 
Mithat İnci terör bir gün çözülür.
Fazla sürmez düzenleri bozulur.
Ulubatlı Hasan’ım çok üzülür,
Bayrağını yırtan Türk’üm demesin.
 
                  Bayburtlu Mithat İnci
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
AHVAL: Arapça hâl kelimesinin çoğulu olan "ahval" kelimesinin anlamı “hâller”, “durumlar” demektir. İçinde bulunulan zamanı içeren bir kelimedir. Tasavvufta kullanılan hâliyle de kalbe doğan mana, cezbe, baygınlık, coşkunluk gibi durumların genel adıdır. Bu anlamda kaynaklar şu açıklamayı yapar. Hâl tıpkı şimşek gibidir. Parlar ve derhâl kaybolur. Diğer bir yoruma göre de hâller isim gibidir. Kalbe gelirler ve derhâl yok olup giderler. Ahval bir diğer anlamda dinî his ve heyecanlar manasına da gelmektedir. Ahvalin Türk Dil Kurumundaki karşılığı ise “durumlar, hâller, vaziyetler” şeklindedir. Verilen örnek de “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır” şeklindedir. Ahvalin bir diğer anlamı ise “olaylar” şeklindedir. Örnek: “Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz.”
 
ATASÖZÜ
 
Sabreyle işine, hayır (hayırlısı) gelsin başına...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.