İnsan insanın kurdu mudur?

A -
A +

Orijinali “homo homini lupus” olan ‘’insan insanın kurdudur’’ sözünün, ünlü İngiliz felsefeci Thomas Hobbes’a ait olduğu söylenir. Batı medeniyetinin temellerini materyalizm üzerine kurması Thomas Hobbes’a bu sözü söyletmeye mecbur bırakmıştır. Çünkü Batıda doğan ve yetişen düşünür, filozof, aydın, yazar ve politikacılar Batının maddeci ve pragmatist öğretileriyle hemhâl oldukları için fikir ve akımlarını bu temel öğreti üzerinden inşa etmişlerdir. Thomas Hobbes’a göre insan, doğadaki arılar ve karıncalar gibi uyum ve dayanışma içerisinde olamayacağını ve bu sebeple de insanlar arasında sürekli bir çatışma ve kavganın olacağını ileri sürmüştür. İşte Thomas Hobbes’a ‘’insan insanın kurdudur’’ sözünü söyletmeye iten sebep bu düşünce yapısıdır.

Geçmişteki ve günümüzdeki savaşlara ve yıkımlara baktığımızda Thomas Hobbes’a hak vermemek mümkün değil. İnsan insanı öldürmüş, yaralamış, yurdundan sürmüş, malına, namusuna, evladına kastetmiş kısacası yapmadığı zulüm ve işkence kalmamıştır. Tüm bu hadiseler ışığında ‘’insan insanın kurdudur’’ yerine ‘’insan insanın canavarıdır’’ dersek abartmış olmayız sanırım.
Kur’ân-ı kerim ve Sünnet-i Seniyyede ‘’insan insanın kurdu’’ değil ‘’insan insanın yardımcısıdır, tamamlayıcısıdır.’’ Allahü teâlâ, Müslümanlara ve insanlığa birbirlerine ne şekilde davranmaları gerektiğini sarih (açık) bir şekilde beyan etmiştir. İnsanlar arasındaki hukuk ve hakların hangi ölçülerde olması gerektiği mükemmel bir şekilde açıklamıştır. Bu noktada materyalist ve maddeci Batı dünyasının İslam’dan öğreneceği ve alacağı çok şey vardır.
Sözün özü, modern Batının zihniyet dünyasına sahip olanlar hiçbir zaman insanın yaratılış gayesini, dünyaya neden gönderildiğini ve dünyada ne için var olduklarını anlayamayacaktır.
           Adil Kaan Söylemez
 
 
ŞİİR
 
       Bir çift beyaz kartal
 
Hangi yayla yeşil, nerde keklik çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Kayalar, kayalar... Sırt sırta vermiş;
Kimi yeni mürit, kimisi ermiş.
Otlar dalgalansın biz yürüdükçe
Sular düze insin kar eridikçe,
Gün burnunda bana mavi mavi gül;
Ağız-burun lâle, kaş ve göz sümbül.
Doruklardan doruklara sekelim,
Bir elim göklerde, sende bir elim;
İkimizin yüreciği bir atsın,
Bizi gören bin katarak anlatsın,
 
Hangi yayla karlı, nerde çiçek çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Bulutlar, bulutlar iç içe girmiş
Bulutlar ki göğe perdeler germiş;
Çiğdem devşirelim, çiçek biçelim
Susayınca hep ezgiler içelim
Batmasın eline bir gül dikeni
Sen hep beni kolla, bense hep seni
Çıkıp yükseklerden taş bırakalım,
Kopan sese, kalkan toza bakalım,
Tavşanlar ürkerken bu gürültüden
Kaçan tavşanlara ıslıklar çal sen.
 
Hangi yayla yüce, nerde kavga yok
Gel seninle orda olalım çocuk;
İster Maraş olsun, ister Erzincan,
Sonsuzluk düşüne set değil mekân,
Başın omzumda, omuzum gökte
Ölüm bir ak çiçek bu özgürlükte,
Yaşamaksa bir ışık cümbüşüdür,
Çağıl çağıl akan sevgi düşüdür.
Hani gökyüzünün toy vakti olur,
Kaynaşırlar yıldızlar bulgur bulgur;
En uzak nereyse ora gidelim,
Bulutları yara yara gidelim.
 
Hangi yayla serin, nerde bühtan yok,
Gel seninle orda uçalım çocuk.
Meşeler, ardıçlar, çamlar yan yana
Biz kanat çırpınca dursun divana.
Bir çift beyaz kartal, hey bu da nesi?
Diyerek şaşırsın çobanın hepsi;
İlk kez görüyoruz desin görenler,
Bütün oymaklarda dolaşsın haber.
Keşiş Dağları'ndan görünsün İstanbul,
Bütün dağ gölleri ışırken pul pul.
Güzel dost, ey hüzne âşina yürek,
Gel gidelim keklik gibi sekerek.
                      Bahaettin Karakoç
 
ATASÖZÜ
 
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.