Milletimizi ayakta tutan kuvvet

A -
A +

Tarihin her devrinde, türlü kanı taşıyan, değişik dil konuşan, başka başka âdet ve ananelere bağlı olan milyonlarca insanın, aralarındaki farkları bırakarak, bir inanç veya fikir etrafında toplanıp, bir imparatorluk kurması, sadece bir millete nasip olmuştur. Bu millet de Osmanlılardır... Öyle ki, Osmanlı'da; hiç bozulmamış, değiştirilmemiş biricik din olan İslâm dîninin güzel ahlâkı ile bezenmiş, birbirlerini seven, yardımlaşan, çeşitli ırklardan insan toplulukları, birleşmişlerdir. Bu eşsiz birleşmeyi sağlayan, görünüşte, birçok önemli unsur vardır. Bu devleti altı asır ayakta tutan yegâne unsur, Hak teâlânın emrettiği çalışkanlık, adâlet, iyilik, saygı gibi dînî esâslardı... İslâm dîninin ışıklı yolu... Osmanlı Türklerini, Sakarya kenarından, kısa bir zamanda, Viyana kapılarına götüren kuvvet, Sultan Osman'ın ve çocuklarının sımsıkı sarıldıkları, İslâm dîninin, rûhu ve bedeni tekâmül ettiren ışıklı yolu idi... Onbirinci asırda, Türkler üç büyük dalga hâlinde, üç yöne, yayılmışlardır: Birincisi, Gaznevî hükümdarları emrinde, Kalaç ve diğer Türk boylarının, Hindistan'a olan yayılmalarıdır. Bunlar dînini ve medeniyetini de götürdüler. Bugün Hindistan'da yüz milyonu aşan bir Müslüman topluluğunun bulunması, bu yayılma hareketinin bir netîcesidir. İkincisi, Oğuz Türklerinin, İran'dan geçerek, Malazgirt Zaferinden sonra, Bizans elinde bulunan Anadolu'ya yayılmalarıdır. Oğuzlar da, bilindiği gibi İslâm dîni ile müşerref olarak gelmişlerdi. Bugün, aradan asırlar geçtiği hâlde, hâlâ Müslüman olarak kalışları sâyesinde, yine Anadolu'da oturuyoruz ve dünya siyâsetine karışıyoruz. Üçüncü yayılma hareketi, Karadeniz'in kuzeyinden, Balkanlar'a doğru oldu. İçlerinde bir kısım Oğuzlar da bulunan Peçenek ve Koman Türkleri, Balkan Yarımadası'na yerleşti ama, maalesef ki, bunlar İslâm dîni ile şereflenemeyerek gelmişlerdi. Eridiler, yok oldular!.. Etraflarını saran Hristiyan devletlerin baskısı ile, kısa zamanda kendilerini unuttular. Ananelerini, törelerini kaybettiler. Eridiler, yok oldular. Hindistan'da, Anadolu'da ve başka yerlerde, bugün yaşamakta olan soydaşları gibi olamadılar. Görülüyor ki, Türk devletlerini ve milletlerini, ayakta tutan, yaşatan başlıca kuvvet îmândır, İslâmdır. Adâlet, iyilik ve doğruluktur. Eğer, Avrupa içlerine kadar inen Türkler, Müslüman olarak gelselerdi, bugün Avrupa'nın çehresi değişirdi. Koca Avrupa Müslüman olabilirdi. Çünkü o zamanlar Hristiyanların esaslı bir inançları, medeniyetleri yoktu. Teknikte bugünkü gibi ileri de değillerdi. Yemek yapıp yemesini bilmeyen, hayvan derileri ile vücutlarını örten kimselerdi. Hz. Âdem'den beri Türkler Asya'dan ayrılınca, Hristiyan Avrupa'nın tek kalesi Fransa kapılarını zorlamaya giden, Attila idâresindeki Tûran Hunları, hak dîne mensup olsalardı ve oralara bu hak dînin ahlâkını, rûhunu götürebilselerdi, Hazreti Ömer'in ordusundaki adâlete, şefkate hayran olup, seve seve Müslüman olan Şam Hristiyanları gibi, papazların baskısından, kralların işkencesinden usanmış olan Batı Hristiyanları da, onlara kapılarını açmaz mıydı? Bugünkü Avrupa'nın din çehresi değişmez miydi? Tabiî ki çok farklı olurdu... Belki, "Attila, Peygamber efendimizin dünyaya teşriflerinden çok önce ölmüştür. Onun zamanında, Müslümanlık var mıydı?" diye bir soru hatıra gelebilir. Âdem aleyhisselâmdan beri Müslümanlık vardı. Her devirde mutlaka bir hak din vardı. Dolayısıyla Attila zamanında da bir hak din vardı. Hak dîne mensup olsaydı Müslüman olsaydı derken, bu hak dîne mensup olsaydı diyoruz. Meselâ, Oğuz Han da Peygamber efendimizden önce yaşamıştı. Fakat zamanındaki hak dîne inandığı için îmânlıydı... Oğuz Türkleri Hicretten binüçyüz sene önce, Oğuz Hân'ın kumandasında, Şâm'a kadar gelmişlerdi. Oğuz Han'dan sonra batıl yollara sapmışlarsa da İslâmiyyet yayılınca, seve seve Müslümân olmuşlardır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.