Hükümet, Diyarbakır sonrasında doğru yolda...

A -
A +
Barzani'nin Türkiye ziyareti, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) çevreleri tarafından "Öcalan ve PKK'nın dışlanmaya çalışıldığı" şeklinde yorumlandı ve eleştirildi.
Kürt meselesiyle ilgili olarak hiçbir zaman kendi ilkesel pozisyonu olmamış, hükümet savaşçı olduğunda savaşçı, çözümcü olduğunda çözümcü olmuş paralel (yeni) merkez medya kesimi de tıpkı BDP çevreleri gibi, ziyarette "Öcalan ve PKK'nın by-pass edilmesi imkânı"nı gördü ve içten içe sevindi.
Fakat hükümet, her iki kesimi de "açık pozisyonda" bırakmış görünüyor...
Aslında bölge halkının Barzani'ye gösterdiği teveccüh hükümette de böyle bir arayışa yol açabilir, bu "imkân"ı Öcalan ve PKK'ya karşı Demoklesin Kılıcı gibi kullanmak isteyebilirdi.
Neyse ki hükümet, bu teveccühü doğru bir biçimde anlamlandırmış görünüyor.
Gerçek şu ki, Kürtler, bu ziyaretin ve buluşmanın Türkiye'deki Kürt aktörlerle (Öcalan ve PKK) yürütülmekte olan barış görüşmelerinin önünü açacağı için bu kadar sevinmişlerdi... Bu teveccüh, hükümetin, bu yılın başından beri sürdürdüğü girişimlere verilmiş yeni ve güçlü bir vizeydi.

***

Hürriyet'in (21 Kasım) manşet haberi, hükümetin, bölge halkının verdiği işareti doğru olarak okuduğunu gösterir nitelikteydi... Habere göre:
"AK Parti hükümeti, 'devlet heyeti' aracılığıyla Abdullah Öcalan ile İmralı'da sürdürdüğü 1'inci yılına giren görüşmeler kapsamında yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. İlk olarak Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi sağlanacak. (...) Alınan kararlar doğrultusunda yıl bitmeden, isimleri Başbakan Tayyip Erdoğan'ın belirleyeceği Akil İnsanlar Heyeti de İmralı'ya gidecek. (...) Sürecin yıldönümünde atılacak adımlardan biri de, genel yayın yönetmenleri seviyesinde bir grup gazetecinin İmralı ziyareti olacak."
Haberde, yerel seçimlerin ardından, Kandil'den gelecek bir üst düzey PKK yöneticisinin Öcalan'la görüşmesi ihtimalinden de söz ediliyor.

***

Aslında PKK ve Öcalan "realiteleri", Kürt "realitesi"nden de zor bir realite...
Bunu, "Kürt realitesi"ni nispeten kolayca kabul eden eski ve yeni merkez medyaların, PKK ve Öcalan realiteleri konusunda epeyce zorlanmalarından da çıkartabiliriz.
Nedenlerini anlamak o kadar da zor değil:
Devletin Kürt realitesini kabul etmesi, tek yanlı, muhatabı olmayan bir beyandı... Oysa PKK ve Öcalan realiteleri öyle değil; açıkça kabul ettiğinizde ya da bugün olduğu gibi "de facto" gösterdiğinizde, somut bir muhataplık ilişkisi içine giriyorsunuz... Eh, bu da birikmiş bir sürü kibir ve nefretle baş edebilecek bir olgunluğu gerektirir; kolay işler değil.
Yakın zamana kadar, geleneksel ve yeni merkez medyaların sindirebileceği bir formül devredeydi... Bu formüle göre bir yandan Kürtlerin gasp edilmiş haklarının iadesi yoluyla Kürt sorunu çözülecek, bir yandan da dağdaki PKK'lılarla "terörün beli kırılana dek" mücadeleye devam edilecekti.
Ne var ki, bu yılın başında ilan edilen barış süreciyle birlikte formülün işlemediği resmen kabul edilmiş oldu. Hükümet, böylece zımnen "realiteler"in tümünü kabul ettiğini ve çözüme ancak buradan ilerlenebileceğini onaylamış oluyordu.
Fakat, dediğim gibi: "zımnen..."
Hükümet, bu tercihini "göstere göstere" icra etmekten çekiniyor, ona uygun bir dil ve pratik geliştiriyordu.
Şimdi, Diyarbakır buluşmasının, hükümete yeni bir özgüven aşıladığını anlıyoruz...
Hükümet, Hürriyet'in dediği çözüm sürecinde gerçekten de "vites artırmış" görünüyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.