İtirazcılar haklı fakat pek azı tutarlı

A -
A +
Hiç kendinize sordunuz mu: Hayatı yaşama biçimleri ve değerleri "bize" benzemeyenlerin özgürlük alanını genişleten adımlar, üstelik bunlar "bizim" özgürlük alanımızı hiçbir biçimde daraltmadığı halde, neden üzerimizde gerilim oluşturuyor?
Düşünün, "bizim" mutluluğumuz azalmayacak, fakat bu arada başkalarının mutluluğu çoğalacak... O zaman neden bu kadar sertleşiyoruz?
Sertleşiyoruz, çünkü korkuyoruz... Birilerinin özgürlük alanının genişlemesi "bize" baskı olarak dönecek ve "bizim" özgürlük alanımızı daraltacakmış gibi hissediyoruz.
İşte bu korkularla, değerleri "bize" benzemeyenlerin özgürlük alanını genişleten adımlara karşı çıkıyoruz.
Daha tuhafı, sık sık kendi özgürlük alanımızı genişletecek adımlara bile, bir sonraki adımda "onların" alanı da genişler diye karşı çıkabiliyoruz.
***
Meselenin, siyasi korkularımızın üstesinden gelsek bile hükmünü sürdürecek, "zihniyet"e dair, daha derinlerde işleyen bir tarafı daha var. O da şu:
Başkaları için gerçek bir tatmin sağlayacak bazı özgürlük taleplerini, yukarıda ifade ettiğim korkuları taşımasak bile, sırf kendi hayat algımız bakımından önemli ve anlamlı bulmadığımız için sahiplenmiyoruz, hatta düpedüz karşı çıkıyoruz.
Oysa başkalarının hak ve özgürlüklerine karşı alınan tutum, zihniyetin "demokrat" mı yoksa "otoriter" mi olduğunu sınamada kullanılacak en geçeri turnusol kâğıdıdır. Ve ne yazık ki bu topraklarda demokratlık ve "muhafazakâr demokratlık" sadece "bizim" hak ve özgürlüklerimizi savunmak anlamına geliyor.
 Yazarımız Ahmet Sağırlı, önceki günkü yazısında birkaç karşılaştırmalı örnek vermişti... Birini hatırlatayım:
"Yaşam alanım diye tepinenlere göre vatandaşın kurban derisine el koymak müdahale sayılmıyor. Muhafazakârlar için eşcinsellere höt demek de özgürlük alanına müdahale sayılmaz...."
***
Bugün, birçoğumuz öğrenci evleri konusunda Başabakan Erdoğan'ın dile getirdiği yaklaşıma haklı olarak itiraz ediyoruz... Peki bu itirazcılar, hayatlarını kendilerininkine benzemeyen bir tarzda düzenlemek isteyenlerin tatminine yönelik düzenlemeler karşısında ne yapmışlardı?
Şimdi size geçtiğimiz yıl çok tartışılan iki düzenlemeyi hatırlatacak, böylece bu yazıyı önceki yazının sonunda dile getirdiğim eleştiriye bağlamış olacağım... Şöyle bitiyordu yazı:
"İşin ilginç yanı şurada: İktidar, enerjisinin çoğunu 'muhafazakâr değerlere uygun olarak yaşamak isteyenler'in haklı taleplerini karşılamak yerine, öyle yaşamak istemeyenlerin yüreklerine korku salacak söylemlere ayırmayı tercih ediyor... Tam bu noktada, geçtiğimiz yıl atılan 'AVM'lerde mescit' ve 'kadınlara plaj' adımlarından 'zır' laik tepkiler üzerine geri basılmasını hatırlamak gerekiyor."
***
Evet, birincisi hükümet, ikincisi belediyeler tarafından gündeme getirilen, fakat tepkiler üzerine unutulmaya terk edilen iki toplumsal projeden söz ediyoruz.
Oysa ikisi de hayatlarını "seküler" tarzda yaşayan bireylerin özgürlük alanlarını kısıtlamayacak, fakat hayatlarını dinî ve muhafazakâr bir çerçevede yaşamak isteyenlerin tatmini açısından işlev göreceklerdi.
Benim itirazım şuraya: İktidar, "zır" laikliğin itirazlarının haksız olduğu durumlarda ortalık karışmasın diye geri adım atıyor da... Hayatlarını seküler tarzda yaşamak isteyenlerin itirazlarının haklı olduğu durumlarda, onların öfkesini kışkırtacak bir direnç sergiliyor.
Neden?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.