Düzensiz göç ve vatandaşlık

A -
A +

Vatandaşlık kavramı özellikle ulus devletlerde “Vatan” ve “Millet” kimlikleriyle iç içe geçmiş durumda. Son 20 senede tüm dünyada ana gündem maddesi olan düzensiz göç, vatandaşlık mefhumunu özellikle birincil gündem maddesi hâline getirdi. İç Asya, Yakın Doğu, Orta Doğu ve Afrika’dan Batı’ya akan milyonlarca insan, Avrupa ülkelerinin demografisini ve ekonomisini yerinden oynattı. Kaçınılmaz olarak "aşırı sağ" yükselişe geçti. Almanya, Avusturya, Hollanda, Macaristan gibi ülkelerde göçe ve göçmenlere karşı eskisinden çok daha katı bir tavır var. Bu dalganın Türkiye gibi ülkelere yansıması ise düzensiz göç artı “Türk olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” tartışmaları üstünden yürüyor.

 

Marco Polo Seyahatnamesi’ni okuyanlar hatırlayacaklardır: Çin’i merkez yaparak Moğol İmparatorluğu’nun başına geçen Kubilay Han, seyyahlara verdiği bir nevi vatandaşlık pasaportuyla onların Pekin’den İsfahan’a kadar kazasız belasız yolculuk yapmalarını temin ediyordu. Kubilay Pasaportu tüccarlara ise belli bir ücret mukabilinde sağlanıyordu. Bir nevi, hizmet karşılığı vatandaşlık uygulaması diyebiliriz. 

 

Modern devletlerde para karşılığı vatandaşlık-pasaport hakkı ise ilk olarak 1980’lerde karşımıza çıktı: İngilizler, Hong Kong’u Komünist Çin’e bırakmayı kararlaştırdıklarında, orada yaşayan zenginler, komünist rejimin kendilerini yaşatmayacağını düşünerek Pasifik’teki bazı ada ülkelerinden, özellikle Karayipler’den parayla vatandaşlık aldılar. 1990’lara gelindiğinde uygulamanın benimsendiği yer, Körfez ülkeleriydi. 

 

2000’lerde ise parayla vatandaşlık, sektörleşmeye başladı. Uyanık bir iş adamı olan İsviçreli Christian Kalin “St. Kitts ve Nevis” isimli bir ada ülkesinin kanun kitaplarında, ücret karşılığı vatandaşlık daveti diye yorumlanabilecek detay maddeler keşfetti. Ada ülkesinin kanunlarındaki bu açığı doğru yerden yakalayan Kalin ve arkadaşları, 2006’dan itibaren “Ekonomik katkı karşılığı vatandaşlık” uygulamasını yaygınlaştırdılar.

 

İsviçre’nin süper zenginleriyle iş yapan Kalin, parasını kaybetmenin her şeyini kaybetme anlamına geleceğini bilen zenginlerin korkularını ustalıkla kullandı ve onlara “Alternatif B planı” olarak ikinci vatandaşlık konusunu tavsiye etti. Bugün, Kalin’in ilk örnek olarak sunduğu St. Kitts ve Nevis ülkesinin gayrisafi yurt içi hasılasının %40’ı yabancıların aldıkları gayrimenkullerden ve yatırımlardan oluşuyor... 

 

Güncel örneklere ve geçmişe baktığımızda, Türkiye’nin gayrimenkul ve yatırım karşılığında verdiği vatandaşlıklar devede kulak diyebileceğimiz kadar küçük oranda. Malta ve Kıbrıs’ta 2014 ve 2017’de yaşanan yolsuzluk skandalları, Türkiye gibi profesyonel ve işlevsel yatırım isteyen ülkeler ile paravan vatandaşlıkları birbirinden kalın çizgilerle ayırmamızı sağlıyor. 

 

Forreign Affairs’de “Pasaportun Ücreti” başlıklı bir makale yayımlayan Atossa Araxia Abrahamian’ın, para karşılığı vatandaşlığı “Jeopolitik bir gelişme” olarak tanımlaması yersiz değildir. Abrahamian, bu konudaki ana kahramanların küçük ada ülkeleri olduğunu, bu ülkelerin yatırım yoluyla vatandaşlık verdikçe ekonomilerini ve geleceklerini güvence altına aldıklarını belirtiyor. Referans verdiği Kristin Surak’ın “The Golden Passport” (Altın Pasaport) kitabında, 2020’de dahi Türkiye’nin ayda 1000 vatandaşlık BAŞVURUSU aldığını belirtiyor ancak bu başvuruların kaçının olumlu sonuçlandığına dair veri sunmuyor. 

 

Evet, Türkiye’nin demografik yapısı korunmalıdır. Ulus devletimizin temelleri muhafaza edilmelidir. Ancak sıkı bir dil ve intibak sınavı şartıyla, işlevsel yatırımların önü kesilmemelidir. Bunun takdiri, devletimizin başında ve karar alıcı pozisyonunda olan saygıdeğer yöneticilerimizindir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.