Reformist İlahiyatçıların Reddettikleri Ehl-i Sünnete Dair Emalî Kasidesi

Sesli Dinle
A -
A +
Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlılar, mutlak müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri esas alarak tespit ettikleri İman Esasları’nı, risale, kitap ve manzum eserleriyle ortaya koymuşlardır. İslam Akâid alanında ilk risale, İmam-ı A’zam Ebû Hanife (ö.150/767) hazretlerine âit Fıkh-ı Ekber’dir.
 
Ali b. Osman el-Ûşî'nin (ö.575/1180-Ûş, Kırgızistan’da bir şehirdir) manzum olarak kaleme aldığı Maturîdî Akâidine dair Arapça Emâli Risalesi (Kasidesi), Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde asırlarca okutulmuş ve ezberletilmiş çok kıymetli bir eserdir. Eser, Mefâîlün Mefâîlün Faûlün vezniyle yazılmış 67 beyitten ibarettir.
 
Biz bu yazımızda müstesna âhenk ve güzelliğe sahip Emâli’nin hece vezniyle (7+7) Türkçe çevirisinden bazı örnekler vererek, Eser’i tanıtmaya çalışacağız.
 
Ehl-i Sünnet İtikadı, şu başlıklar altında ele alınabilir:

1. Allahü teâlâ’nın sıfatları

Yüce Allah’ın zâtî ve subûtî sıfatları vardır. Bunlar, zâtının ne aynıdır, ne de gayrıdır. Bütün sıfatları, yüce zâtı gibi, ezelîdir, ebedîdir (kadîmdir, bâkîdir). Evrende/âlemde ne oluyorsa -bitki, hayvan ve insanlarda, havada, karada ve denizlerde- hepsini bilmektedir. Kâinatı/evreni, insanı ve her varlığı O, yaratmıştır ve yaratıcığı devam etmektedir. Bunların hepsi, her şey, Ümmü’l-kitap’da/Levh-ı mahfûz’da kayıtlıdır (Yâsîn,12; Tevbe,51).  
Mu’tezile ve Mu’tezile itikadında olan dinde reformistler, Hak teâlâ’nın ayrıca sıfatları olduğuna inanmazlar. Emâlî’de bildiriliyor:
 
Der fakîr Ali Ûşî, Emâlî’nin başında,
İnciler misali nazımla, tevhîd hakkında.
Mevlâmız, mahlûkların ilâhıdır, kadîmdir,
Kemâl sıfatlarla Rabbimiz muttasıftır.
Allah’ın sıfatları, değil zâtının aynı,
Aynı zamanda olamaz da zâtından gayrı.

2. Kur’an-ı Kerim

Mukaddes Kur’an, yüce Allah’ın ezelî/kadîm kelâm’ıdır. Mahlûk -sonradan yaratılmış ve söylenmiş- değildir.
 
Mu’tezile, Mu’tezile itikadında olan dinde reformistler ve Vahhâbîler, mahlûk olduğu itikadındadırlar. Emâlî’de bildiriliyor:
Kur’ân mahlûk ve hâdis değil, asla unutma,
Rabbin kelâmı benzemez beşer kelâmına.

3. Yüce Allah, Arşı “istivâ” etmiştir

İstivâ, âyette (Tâhâ,5) geçen mecazî bir ifadedir. “Yüce Allah, bütün evreni/varlığı idaresi/hâkimiyeti altına almıştır” anlamındadır.
İbn Teymiyye’nin dediği gibi, “benim sandalyede oturduğum gibi, Allah da Arş üzerinde oturmaktadır” diyen ve Allah’a mekân isnat eden kâfir olur. Vahhâbîler/Selefîler ve dünyadaki bütün Reforumcu İlahiyatçılar, İbn Teymiyye’nin itikadını ve Sünnî Mezheplere aykırı fikirlerini doğru kabul ederler. Emâlî’de bildiriliyor:
Arşı istiva etti buyuruyor rabbimiz
Lâkin keyfiyyetini anlayamaz aklımız.

4. Yüce Allah, hiçbir mahlûka benzemez

Allahü teâla, zât, sıfat ve fiilleriyle hiçbir mahlûka/yaratığa benzemez. Üzerinden zaman geçmez. Zaman, O’nun mahlûkudur.
Müşebbihe ve Mücessime, 72 fırkadan olup, yüce Allah’ı bir yaratığa benzetir ve O’na mahlûk gibi sıfatlar atfederler. Emâlî’de bildiriliyor:
Zât, sıfat ve fiiliylebenzemez mahlûklara,
Ey Ehl-i sünnet, kanma, gayri inananlara!
Allahü teâlâ’nın, üstünden vakit geçmez,
Zamandan münezzehtir, hâlden hâle de girmez.

5. Yüce Allah’ın eşi benzeri yoktur

Hak teâlâ, tektir, doğmamıştır, doğurmamıştır, hiçbir şeye muhtaç değildir; eşi, oğlu, kızı ve yardımcısı yoktur (İhlâs sûresi, 1-4). O, vâcibu’l-vücuddur/varlığı kendindendir. Öldürür ve diriltir.
Yahudî ve Hristiyanlar, Allah’a oğul isnat ederler (Tevbe,30). Kâfirlerden bazıları, “Melekler, Allah’ın kızlarıdır.” (Nahl,57) derler. Emâlî’de bildiriliyor:
Münezzehtir ilâhımız, bil ki, hanımlardan,
Oğlu veya kızı yoktur, berîdir hepsinden.
Keza yok ihtiyacı, yardımcıya, mu’îne,
Her şeyin sâhibidir, vardır kendi kendine.
Öldürür her canlıyı, sonra diriltecektir.
Amellerine göre, karşılık verecektir.

6. Peygamberlere ve Meleklere iman

Bir Müslüman İslam dininin açıkladığı şekilde Peygamberlere ve Meleklere inanır. Peygamberlerin bazısı Kur’an-ı Kerim’de açıklanmıştır. Resûl ve Nebî olanları vardır. Kendisine ayrı bir şeri’at bildirilen peygambere resûl, bir önceki peygamberin şeri’atına göre görev yapan peygambere de nebî denir. Bütün peygamberler, ma’sûmdur/günah işlemekten korunmuşlardır. Ulü’l-azm, peygamberler vardır.
 
Melekler, Allahü teâlâ’nın itâatkâr, erkek ve dişilikleri olmayan ve asla isyan etmeyen mübarek kullarıdır. Dört büyük melek, Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil ve Azrâil aleyhimü’s-selâm’dır. Peygamber ve Melek ile alay eden, kâfir olur.
 
Hristiyanlar, Melekleri kadın şeklinde düşünür ve resmederler. İslam’a göre bu, haram ve bâtıldır.
 
Emâlî’de bildiriliyor:
Bütün peygamberleri, tasdîk etmek lâzımdır,
Meleklerin hepsine, iman etmek de farzdır.
Hâşimî ve zü’l-cemâl, Nebîmiz en sondadır.
Ancak sadr-ı muallâ şerefi de O’ndadır.
İhtilâfsız olarak, İmâmü’l-enbiyâ’dır.
Şek şüphe olmaksızın, o, Tâcü’l-asfiyâ’dır.
O’nun dîni her vakit, bâkîdir, devâmdadır,
Getirdiği hükümler, Kıyâmet’e kadardır.

7. İsrâ ve Mi’râc gerçeği

Ehl-i Sünnet âlimlerine göre, Peygamber aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm bir gece uyanık olduğu hâlde beden ve ruh birlikte, Mekke’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya Burak ile gitmiş ve oradan semavata, yüce Allah’ın dilediği yüksekliklere çıkmıştır.
İsrâ ve Mi’râc haktır, gerçektir. Bu mübarek yolculuk, rüyada veya sadece ruhen olmamıştır. İsrâ, âyet (İsrâ suresi, 1) ile Mi’râc da hadis ile (Buhârî, Salât 1) ve Necm suresinin ilk âyetleriyle işareten sabittir. Ayette geçen Sidre-i Münteha (Necm,14) semadadır. İsrâ ve Mi’râc, bir mu’cizedir.
Mi’râc’a reformist İlahiyatçılar ve Selefîler inanmazlar. M. Hamidullah, Mi’râc’ın rüyada/ruhen olduğunu ve âyet olmasına rağmen Mescid-i Aksa’nın göklerde olduğunu iddia eder. Emâlî’de bildiriliyor:
Mütevâtir ve meşhûr, haberlerle mensûstur.
Mi’râc-ı Resûlüllah, yalnız O’na mahsustur.

8. Hazret-i Îsâ semâdan inecek ve Deccâl gelecek

Hadis-i şeriflerde haber verildiği şekilde Hazret-i İsâ, Kıyamet’e yakın gelecek ve Muhammed aleyhisselâm’ın şeri’atı üzere hareket edecektir. Deccâl da gelecektir. Hadislerde buyruldu:
 
1) Allah'a yemîn ederim ki, muhakkak Meryem'in oğlu Îsâ, sizin içinize âdil bir hakem olarak inecek, Hristiyanların haçını kıracak ve domuzu da öldürecektir (Buhârî, Buyû’ 102 ve Enbiyâ 52; Müslim, İman 73).
 
2) Deccâl, şaşı -bir rivayette kör- ve çok yalancıdır. Onun iki gözü arasında "ke-fe-re/kâfir" diye yazılıdır (Buhârî, Libâs 68 ve Fiten 27).
 
3) Deccâl'in beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Fakat onun ateşi soğuk bir sudur, onun suyu ise, yakıcı bir ateştir (Buhârî, Fiten 27). Başka bir rivayette: Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardır. Onun cehennemi bir cennet, cenneti de bir cehennemdir (İbn Mâce, Fiten 33).  Deccâl, ilâhlık iddiasında bulunur (Buhârî, Fiten 28). Deccâl’ı, Hazret-i İsâ öldürecektir (İbn Mâce, Fiten 33). 
 
Mısırlı masonlar, mürtedler ve Vehhabîler/Selefîler ile ülkemizdeki dinde reformist İlahiyatçılar, bu hadislere inanmazlar.

9. “Deccâl öncüleri” var mı ve kimler?

Peygamber efendimiz, (gerçek) Deccâl çıkmadan önce, onun işini yapan, İslam’ı ifsat eden, bozan, değiştiren; küfür ve dalâlet içeren yazılar yazan, fetvalar veren; fakat kendini Müslüman gösteren Deccâl öncüleri çıkacağını haber vermektedir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor:
 
1) Otuza yakın çok yalancı olan Deccâllar çıkmadıkça, Kıyâmet kopmaz. Bu Deccâlların hepsi, kendilerini Peygamberin yerine koyarak (İslam’ı kendi aklına göre değiştirerek) iddiada bulunacaklardır (Buhârî, Menâkıb 26/3652). Sanki İslam onlara inmiş gibi, hareket edeceklerdir.
 
2) Onlar (Deccâl öncüleri), Kur'ân da okuyacaklar. Fakat Kur'ân onların köprücük kemiklerinden öteye geçmeyecek (kalplerine inmeyecek ve inanmayacaklar). Onlar, okun yaydan çıktığı gibi İslâm'dan çıkacaklardır (Buhârî, Menâkıb 26/3653).
 
Acaba zamanımızda bu Deccâl öncüleri kimler olabilir?
 
a. “Peygambersiz İslam” iddiasında bulunan İlahiyatçılar mı?
 
b. Oryantalistlerin tuzağına düşen ve “Dinî Çoğulculuk” iddiasında bulunan öğretim üyeleri ve öğretmenler mi?
 
c. “Kur’an Bize Yeter” diyen Lüterci dinciler mi?
 
d. Bütün muhaddislerin naklettiği Mi’râc gerçeğini inkâr eden ve Zerdüştîliğin/Ateşe tapanların kutsal kitabı Avesta’yı (MÖ.VII) överek tavsiye eden münafıklar mı?
 
e. “Ayet bile olsa, aklıma uymuyorsa, reddederim” diyen ve arkasını iktidarın kurum ve kuruluşlarına dayayarak kitaplar yazan ve konferanslar veren sapkınlar mı?
 
f. “Fiten hadisleri sorunludur” diyen ve deprem dolayısıyla “halk, Allah’a kırgın ve devlete karşı öfkeli” hezeyanında bulunanlar mı?
 
g. Başörtüsü kamuflajıyla kalbindeki LGBT bağlılığını gizlemeye çalışan ve Feminist Amina Wadud rolünü oynamaya kalkanlar mı?
Emâlî’de bildiriliyor:
 
Îsâ aleyhisselâm muhakkak gelecektir.
Şakî, fesat Deccâli elbet öldürecektir.

10. Hazret-i Mehdî gelecek

Dünyanın sonuna yakın yüce Allah, Peygamber aleyhisselâm’ın soyundan Hazret-i Mehdî’yi gönderecektir. O, Medine-i Münevvere’de dünyaya gelecektir.
 
1) Tezkire-i Kurtubî’deki (Mektebe-i Şâmile s.1189/internette) hadis-i şerifte buyruluyor:
 
Yeryüzüne dört kişi mâlik oldu. İkisi Mü’min Hazret-i Zülkarneyn ile Hazret-i Süleyman idi. İkisi kâfir, Nemrud ile Buhtunnasr idi. Beşinci olarak, benim evladımdan biri, yeryüzüne mâlik olacaktır.
O, Mehdî’dir. Hadis-i şeriflerde buyruluyor:
 
2) Mehdi, benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır (İbn Mâce, Fiten 34; Ebû Dâvud, Mehdi 1/4286).
 
3) Mehdî, ben(im neslim)dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Zulümle dolu dünyayı adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir (Ebû Dâvud, Mehdi 1/4287).
 
4) Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (celle celâlühü) benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O, zulümle dolu dünyayı adaletle dolduracaktır (İbn Mâce, Fiten 34; Ebû Dâvud, Mehdi 1/4285).
 
5) Ümmetimin arasından Mehdî çıkacaktır, beş veya yedi veya dokuz yaşayacaktır. Ebû Saîd diyor ki: “Bu müddet nedir?” diye sorduk. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem “senedir” buyurdu (Tirmizî, Fiten 53).
 
6) İslâmiyet yeryüzüne tamamen yerleşecektir. (Mehdî) yedi sene veya dokuz sene kalıp, sonra vefat edecek ve Müslümanlar onun namazını kılacaklardır (Ebû Dâvud, Mehdi 1/4288).
 
Dünyada ve ülkemizdeki dinde Reformist İlahiyatçılar, Vahhabîler/Selefîler ve “Peygamber gaybı bilmez” diyen bütün münafık münkirler, gelecekle ilgili olduğu için Hazret-i Mehdî’ye âit hadislere inanmazlar.
 
Yeni türedilerden Oryantalist kökenli Selefiyye’nin sözcüsü Mısırlı gazeteci Sabır Meşhur, Mehdî hadislerinin kendi sakîm aklına uymadığını iddia ediyor.
 
Diyanet Ansiklopedisi’nde (DİA, Mehdi maddesinde) şu ifade yer alıyor:
 
Buhârî ve Müslim gibi titiz davranan hadis âlimleri mehdî kelimesinin geçtiği rivayetlere yer vermezken, Ahmed b. Hanbelİbn MâceEbû DâvûdTirmizîHâkim ve Taberânî gibi muhaddisler, eserlerinde bu tür rivayetleri nakletmişlerdir. 
 
Soru 1) “Bu tür rivayetler!” ifadesi ile “uydurma” mı kastediliyor?
 
Soru 2) Bir hadisin sahih olması için mutlaka Buhârî ve Müslim’de yer alması şart mı?
 
Soru 3) Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Hâkim ve Kurtubî, hepsi, hadis ilminde Buhârî ve Müslim gibi “hâkim” derecesinde değiller mi? İbn Mâce, cumhûr-ı ulemanın tasdik ettiği Kütüb-i Sitte musannıflarından biri değil mi?
 
Soru 4) Mehdi hadisleriyle ilgili tespit, acaba doğruluk ve dürüstlük öne sürülerek yapılan “ilmî bir araştırma(!)”yı mı gösteriyor, yoksa -terörü destekleyen partilerin “demokrasi” ve “barış” kavramlarını kullanarak yaptıkları gibi- İslam’ı tahribe yönelik bir “inkâr ideolojisi”ni mi ortaya koyuyor?
Hadis-i şerifte buyruluyor: 
 
Le-tüftehanne’l-kostantıniyyetü fele-ni’me’l-emîru emîruhe ve le-ni’me’l-ceyşü zâlike’l- ceyş.=Kostantıniyye/İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan, ne güzel ve onu fetheden asker, ne güzel asker!
 
Bu hadis, Kütüb-i Sitte’nin hiçbirinde yoktur. Kütüb-i tis’a’dan sadece Müsned-i Ahmed’de vardır. Buna ilâve olarak Taberanî, Hâkim, Heysemî, Buhârî’nin Tarih-i Kebîrî ile Tarih-i Sagîri’inde geçmektedir.
Ancak bu hadise dayanılarak:
 
Emeviler devrinde (3), Abbasiler devrinde (1), Osmanlılar devrinde (5), toplam tam dokuz (9) kere İstanbul’un fethi için teşebbüs olmuş, ancak 9’uncuda fetih gerçekleşmiştir.
569 yıldır bu şehir, Türklerin elindedir.
Şimdi gelecekle ilgili bu hadis gerçekleştiğine göre, bizim münafık münkirler, acaba öğrencilerin bu yönde gelen soruları karşısında, nasıl bir davranış sergileyeceklerdir?

11. Kabir hayatı

İslam’da kabir hayatı, Ahiret’e geçişin ilk durağıdır. Kabirde insan, iman ve amel/ibadet durumuna göre muamele görür. Kabirde soru sorulacaktır. Orası Mü’min için cennet’ten bir bahçe, kâfir için cehennem çukurundan bir yer olur (Tirmizî, Kıyamet 26). Bu konuda âyet (Mü’min,46; Bakara,154; Âl-i İmrân,169) ve hadisler (Buhârî, Cenâiz 82; Müslim, İman 34) vardır. Mü’min, bunların hepsine inanır.
Ülkemizde ve dünyada münkir reformist İlahiyatçıların hiçbiri kabir azabına ve ilgili hadislere inanmazlar. Emâlî’de bildiriliyor:
Kabirde suâl vardır, Rabbini birlemekten
Her şahsa sorulacak, kaçış yok imtihândan.
Fâsıkların bir kısmı, kâfirlerin tamamı,
Kötü işleri için, görür kabir azâbı.

12. Öldükten sonra dirilme

Allah’ın emri ve İsrâfil aleyhisselâm’ın Sûr’a üfürmesiyle (Yâsîn, 49 ve 51) bütün insanlar dirilip kabirlerinden kalkacak ve hesap vermek üzere Mahşer’de toplanacaklardır. Herkesin amel defterleri, sağından (Vâkı’a,8) solundan (Vâkı’a,9) eline verilecek ve “kitabını/amel defterini oku!” denilecektir (İsrâ,14). O an, herkes dünyada bütün yaptıklarını görecek, ana babasını dahi unutacak ve onlardan kaçacaktır (Abese, 33-37). Emâlî’de bildiriliyor:
 
Öldükten sonra tekrar, insanlar dirilecek,
Sakınmalı günahtan hesâbı verilecek.
Defterler verilecek, bir kısmına sağ yandan,
Bir kısmına da soldan ve de arka taraftan.
Ameller tartılacak, geçilecek Sırât’tan,
Şüphesiz olacaktır, değildir bunlar yalan.
Hayır ehli içindir, Cennetlerle nimetler,
Kâfir olanlar ise, Cehennem’e giderler.
Cennet ile Cehennem, hiç yok olmayacaktır.
İçlerinde olanlar, devamlı kalacaktır.
------------------------
Not: Emâlî Kasidesi’nin tamamına ulaşmak için tıklayın:
       http://islamilimleri.com/AnaSayfa/08/003.htm
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.