Millî kültür unsuru alfabelerin dünü ve bugünü

A -
A +

Dr. Mehmet Can

 

 

 

Dilini ve alfabelerini kaybeden topluluklar başkalarının esareti altına girer; köklerinden uzaklaşır, yabancı tesir ve ideolojilere hizmet eder. Bu işin ehemmiyetini idrak eden devletler, her zaman mazisine sıkı sıkıya sarılmışlardır. Zira ilim, edebiyat, şiir ve sanat gibi asli kültür kaynakları gelecek nesillere alfabe ile aktarılır.

 

 

 

Dünyada insanlar arasındaki iletişimi sağlayan en önemli unsurların başında alfabe gelir. Alfabesiz bir millet düşünülemez. Dilini ve alfabelerini kaybeden topluluklar, başkalarının esareti altına girer. Köklerinden uzaklaşır, yabancı tesir ve ideolojilere hizmet eder. Ve nihayetinde millî şuur topyekûn ortadan kalkar. Bu işin ehemmiyetini idrak eden devletler, her zaman mazisine sıkı sıkıya sarılmışlar, ele geçirdikleri coğrafyalarda meseleye kuyumcu hassasiyeti ile yaklaşmışlardır. Zira ilim, edebiyat, şiir ve sanat gibi asli kültür kaynakları gelecek nesillere alfabe ile aktarılır.

 

Bugün dünyadaki alfabeler 14 ana başlık altında toplanmaktadır. Bunlar arasında en çok kullanılanları; Latince, Çince, Arapça, Kiril, Hindistan ve Nepal’de kullanılan Devanagari alfabeleridir. Bunların dışındakiler Ermeni alfabesi, Gürcüce, Japonca karakterler ve Korece’dir...  Bu alfabelerin ortak noktası hiçbirisinin birbirine benzememesi, kullanan devletler tarafından değişikliğe uğratılmadan asırlarca, nesilden nesile aktarılmalarıdır.

 

 

 

ÜÇ BİN 500 YILDIR KULLANILAN ÇİN YAZISI

 

 

 

5 ila 7 bin karaktere sahip olan Çin alfabesi, Çinlilerin MÖ 12. yüzyılda aldıkları, 3500 yıllık bir geçmişi olan, büyük değişikliğe uğramadan günümüze kadar kullanılagelen alfabedir. Hâlen Çin başta olmak üzere; Hong Kong, Makao, Tayvan, Singapur ve Burma’da resmî olarak kabul edilmektedir. Bir Çinli öğrencinin ilk okulu bitirebilmesi için bin iki yüz karakter bilmesi gerekiyor. İşte bu yüzden eğitimli bir Çinli beş bin ila yedi bin karakterini bilir.

 

24 işaretten oluşan Grek alfabesi, Yunanistan’da MÖ 1000 civarında geliştirilen yazı sistemidir. Bugün modern Avrupa alfabelerinin doğrudan veya dolaylı olarak atasıdır. Yunanistan başta olmak üzere Hristiyan olan çoğu yerde biliniyor.

 

Sağdan sola yazılan İbrani alfabesi 22 harften oluşmaktadır. İsrail’in resmî alfabesidir. Roma devirlerinde MÖ 6. yüzyılda kullanılmaya başlamıştır. Tarih boyunca çok az değişiklik geçirmiştir. Bugün İsrail’in yanı sıra ABD, Kanada, Almanya, Avustralya ve Birleşik Krallık’ta konuşulur.

 

 

 

TÜRKLERİN EN UZUN MÜDDET KULLANDIĞI ALFABE ARAP (KUR’ÂN-I KERİM) ALFABESİ

 

 

 

Arap alfabesi 28 harften meydana gelmektedir. 10. yüzyılın ortalarında İslamiyet’le şereflenen Karahanlılar, Türkçeyi Arap harfleriyle yazan ilk Türk halkı oldu. Kaşgârlı Mahmud’un yazdığı meşhur “Divan-ü Lügati-t-Türk” ve Yusuf Has Hacib’in kaleme aldığı “Kutadgu Bilig” Arapça ile yazılan ilk Türkçe metinlerdir. Türklerin kullandığı en uzun süreli ve en yaygın yazıdır. Yani onuncu asırdan başlayarak, yirminci yüz yıla kadar gelmiş Müslüman Türk devletleri Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı İmparatorluğu da doğuşundan batışına kadar Arap alfabesine sımsıkı sarıldılar.

 

Türklerin Arap harflerini kullandıkları dönemde İstanbul’da basılan bir dergi; Taşkent, Semerkant, Kazan ve Tebriz’de okunabiliyordu. Kazak, farklı bir ses çıkarmakla birlikte aynı şeyleri anlıyordu. Kırgız, farklı telaffuz etmesine rağmen kelimeye aynı manayı veriyordu.

 

15. asırda yaşayan Ali Şir Nevai’nin Arap alfabesi ile yazdığı eserler Türk dünyasının her yerinde okunabiliyordu. Hatta bu devirde İstanbul’dan kalkıp Afganistan’ın Herat şehrine giden Osmanlı edip ve şairleri, oradakilerle rahat bir şekilde sohbet edebiliyordu. Yani kültür birliği vardı.

 

 

 

LATİN ALFABESİ

 

 

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe karışması ile 1928’den beri Türkiye’de de kullanılan Latin başka bir ifade ile Roma alfabesi, antik Roma tarafından Latince yazmak için kullanıldı. Görsel olarak Eski Yunan alfabelerine benzer.

 

Aşağı Volga bölgesinde yaşayan Kuman (Kıpçak) Türkleri arasında Hristiyanlığı yaymaya çalışan Fransiskan misyonerleri Türkçe öğrenerek dinî metinleri Kıpçak Türkçesine çevirmişler ve bunları Latin harfli Codex Cumanicus adı verilen bir kitapta toplamışlardır.

 

 

 

KİRİL YAZISI

 

 

 

Kiril alfabesi, Doğu Ortodoks inancının Slavca konuşan halkları için MS 9-10. yüzyılda geliştirilen yazı sistemidir. Şu anda 50’den fazla dilde bilhassa Belarusça, Bulgarca, Kazakça, Kırgızca, Makedonca, Rusça, Sırpça, Tacikçe (Farsça lehçesi), Türkmence, Ukraynaca ve Özbekçe olmak üzere birkaç alfabeden biri olarak kullanılmaktadır.

 

Geçtiğimiz asırda Arap alfabesini kullanan, bugünkü Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kafkasya bölgesinde yaşayan Türk asıllı topluluklara Ruslar tarafından zorla kabul ettirildi.  Yazı ilk defa Çuvaşlara (Saha Türkleri) dayatıldı. 14. yüzyılda Arap harflerini kullanan Müslüman Volga Bulgarlarının torunları olan Çuvaşlar arasına 18. yüzyılın başlarında Hristiyanlığı yaymak için giden Rus misyonerleri bu dili Rus harfleri ile yazdılar.

 

Amerikalı strateji uzmanı Paul Bernard Henze, bu hususta şunları kaydediyor: “Komünist Rusya, Rus olmayan milletlerinin kültürel hürriyetini gittikçe daralttı. Onlara daima şüphe ile baktı.” (Bilal N.Şimşir-Türk Yazı Devrimi)

 

Zira Rus idareci ve müsteşrikleri (şarkiyatçı) istila ettikleri bir coğrafyada uzun süreli kalmanın yegâne yolunun kültür emperyalizmi olduğunu çok iyi hesap etmişlerdi. O bölgede yaşayan insanları kendilerine benzetip aynı dili konuşur hâle getirmedikçe kolay yönetemeyeceklerini biliyorlardı. İşte yirminci asırda hâkimiyeti altına aldıkları, kendinden olmayan milletlere Kiril alfabesini dayattı. Gayeleri onları kolayca Ruslaştırmak ve nihayetinde yutmaktı. Meşhur Rus Türkolog Prof. N. A. Baskakov bu hususu şöyle itiraf ediyor:

 

“Arap alfabesi bazı halklar tarafından kullanıldı. Kiril harfleri yalnız onların gelişmesini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Rusçayı ilerletmelerine, Rus kültürünü benimsemelerine de büyük yardımı dokundu(!)…”  Koskoca bir yalan olarak tarihe geçti.

 

Yine Sovyet devlet adamı ve devrimci, Samed Ağamalioğlu da şöyle diyor: “Moskova’nın böyle bir karar vermesi sadece idaresi altında yaşayan Türk halklarını birbirinden uzaklaştırmak değil, aynı zamanda bize göre onların Türkiye ile olan bağlarını koparmaktı.” (Mehmet Can-SSCB Hâkimiyeti Altındaki Türk Topluluklarında Yapılan Alfabe Değişikliklerinin Türk Kültürüne Etkisi-Akçağ Yayınları)

 

 

 

ALFABE NEDEN DEĞİŞTİRİLİR?

 

 

 

Alfabe bir milletin dinî ve sosyal hayatına bağlı çok önemli bir kültür unsurudur. Bu yüzden alfabe değiştirmek milletler için tarihî değişmenin başlangıcı sayılmıştır. Bu hususta Japon Profesör Takata şunları kaydediyor:

 

“Bizim Japonların zayıf zamanlarında düşmanlarımız aramıza sızmışlar, kendi bozuk fikirlerini yaymak için durmaksızın milletimizin içine ayrılık tohumu ekmekteler. Her yerde fitne uyandırmak için çareler aramakta ve her nevi sebeplerle teşebbüs etmekte asla ve kata tereddüt etmiyorlar; maksatları bizi birbirimizden ayırmak, bu suretle kuvvetimizi azaltmak, nihayet bizim ruhumuza tasallut ederken akıbet bizi kendilerine esir etmekten başka bir şey değildir. Şimdi o bedler (kötü) bizim iki bin seneden beri kullanmakta olduğumuz yazımıza tasallut etmek istiyorlar. İnsanların avam kısmına karşı birtakım deliller ile bizim hiyerogliflerimizin ağır/zor olup okumak-yazmak için başka bir hurufat kabul etmemizi tavsiye ediyorlar.

 

 

 

MAKSATLARI BİZİ BÖLMEK

 

 

 

Doğru, bugün dahi kullanmakta olduğumuz hiyeroglif esasen bizim kendi hurufatımız değildir, biz iki bin seneye yakındır bunu kullanmaktayız. Şimdi âdeta bizim kendi malımız, hukukumuz gibi olmuştur. Zira biz pek çok ilave ve ıslahatta bulunmuşuz. Bugün milyonlarca kitap bizim lisanımızda bu harflerle basılmıştır. Elli milyondan fazla ahali bu harflerle okuyup yazıyor. Hiç bunu (başka harflerle) değiştirmek mümkün olur mu? Bunun mümkün olmayacağını o bedbinler de bilirler, onların maksatları zaten bizi bölmek, bunun için ortalığa bu gibi bir meseleyi çıkarmışlar, bizim Avrupa-perest akılsız ahmaklarımız, olup olamayacağını, fayda ve zararı düşünmezler, yalnız o bedbinlerin sözlerine kapılırlar. Bunlar hep körlerdir, onların bu sözlerine itibar olunmaz. Onlar vatan düşmanlarıdır, zira düşmanların sözüne kapılmışlar.” (Abdureşid İbrahim-Âlem-i İslam)

 


KÜTÜPHANELER BİR GECEDE TUĞLA YIĞININA DÖNDÜ

 

Cemil Meriç de Türkiye’de yaklaşık bin yıldan fazla kullanılan Arap alfabesinin kaldırılmasını şöyle değerlendiriyor: “Harf inkılâbından sonra kütüphanelerimiz bir gecede tuğla yığınına dönmüştür. ‘Arap alfabesi zordu, okuma yazma öğrenilmiyordu’ deniliyor. Kolaylığın ilerleme ile alakası var mı? Alfabenizin öğrenilmesi zor ise değiştirmezsiniz, ıslah edip ona göre bir öğretim sistemi tatbik edersiniz. Japonlar hâlâ dünyanın en sıkı eğitim sistemlerinden birine sahip olduklarından gurur duyarlar. Latin alfabesine göre öğrenilmesi zor olan dilleriyle Latin alfabesi kullanan birçok Avrupa ülkesinden fazla sanayileşmiş olmaları bunun delilidir.” (Mustafa Armağan-Harf İnkılabı Halkın Tarihle Münasebetini Kesmeye Yaradı-Derin Tarih dergisi)

 


BASİT ESKİ METİNLERİ OKUYAMIYORUZ

 

Türkiye’de bir lise öğrencisi, tarihî eserlerin üzerindeki ve Osmanlı Devlet Arşivi’ndeki basit metinleri okumaktan âciz. Günümüzde hâlâ Arap alfabesini kullanan Afganistan, İran ve Doğu Türkistanlı bir genç İstanbul’da Osmanlı çeşmeleri üzerindeki metni şakır şakır okuyor. Biz ise hayranlıkla bakıyoruz. Bu ne yaman tezat? Diğer taraftan bir Rus Tolstoy’u, bir İngiliz Shakespeare’i, bir Fransız Victor Marie Hugo’yu ve eserlerini anlıyor. Bu durumu Sâmiha Ayverdi şöyle ifade ediyor:

 

“İngiliz milletine Shakespeare’i edebiyat ve tarihlerinden silmek şartıyla Hindistan’ı kazanmayı tekrar teklif etseler, hiçbir İngiliz vatandaşı milletlerinin iftiharı olan büyük şairlerini feda edip, yerine altın kaynağı olan Hindistan’ı istemez. Hâlbuki biz evlatlarımıza değil Fuzuli’yi, Nedim’i, Baki’yi okutup, anlatamayız.”

 

 

 

ECDAT ESERİNİ OKUMAKTAN ACİZ KAÇ MİLLET VAR?

 

Peyami Safa da şunları söylüyor: “Yeryüzünde millî kütüphanelerindeki eserlerin dilini ve harflerini bilmeyen, bunları okumaktan âciz bir tek millet var mıdır? Tarihinden, edebiyatından, ilmî, felsefî ve dinî eserlerinden, millî kültür hazinelerinden haberi olmayan bir milletin bir toprak parçasında rastgele toplanmış bir kuru kalabalıktan farkı nedir? Avrupalılar okullarında Shakespeare’e, Milton’a, Schiller’e, Voltaire’e dair bilgi verirken talebeye bu okul kütüphanesindeki eserleri de okutur. Bir kitabın bir parçası değil, tamamı okutulur. Bugün 20 yaşlarında Türk genci Naima’yı, Fuzuli’yi, Cevdet Paşa tarihini orijinalinden okuyamaz.” (A. Özkul-Medeniyetimizle Kesilen İrtibatı Yeniden Kurmak-Keşkül Dergisi)

 


KÜTÜPHANELER ÖRÜMCEKLERİN YUVA YAPTIĞIRAFLARA DÖNDÜ

 

Meşhur İngiliz tarihçisi Arnold J. Toynbee “A Study History” isimli kitabında harf inkılâbını değerlendirerek “Türkler harf inkılâbıyla, kendi kaynaklarına el atma hususunda yabancılardan farksız oldular. Bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılâbı ile bu hazineler, örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır” ifadelerini kullanıyor.

 

Emre Aköz de bir yazısında özetle şunları ifade ediyor: “Japonya, Çin, Hindistan, Rusya, Yunanistan, İsrail. Bu ülkelerin hepsi küresel ekonominin küçüklü büyüklü üyeleri... Yani dünyayla bütünleşme konusunda temel bir problemleri yok. Ancak çarpıcı bir ortak noktaları var. Hiçbirinin alfabesi ötekine benzemiyor.”

 

Tarihî ve kültürel zenginliğimiz; arşiv ve kütüphanelerimizin incelenmesi ecdat dilinin bilinmesi ile mümkündür. Ancak Türkiye’de Arap harfleri ile yazılmış eserleri okuyup inceleyecek pek az kimse vardır. Bunun için bu alfabeyi bilen uzman gençler yetiştirmelidir. Bu suretle medeniyetimizin öğrenilmesi istikbalimize katkı sunması bakımından fayda mülahaza edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.